Kötü hissettiğim zamanlarda açıp dinlediğim hoş bir müzik, benim huzur içinde ve umutlarımı en derinde tutmama yardım ediyordu. Kafamı boşaltmak için yollara baktım. İşe gecikmek istemeyen adamın telaşla koşturması, sokaktaki çocukların birbiriyle şakalaşmaları, postane açılmadan erkenden sıra oluşturmuş bir grup insan. En azından benim gözüme çarpan bunlardı.
Ben Duru, bu hayattan bazı beklentileri olan çaresiz bir kızdım.
Okul okumak için bir sene önce çocukluk arkdaşım "Elanur" ve taşıdığımdan beri tanıdığım kuzeni "Alaz" ile yaşamaya başlamıştım. Üniversite bitirip bana yapamayacağımı söyleyen herkese bir şeyleri kanıtlamak istiyordum. Çünkü insanlar benimle dalga geçmeye devam ettikçe, bunları kaldıramıyordum. Bana hayır dediler, yapamazsın dediler ve dalga geçtiler.
Ben ise bunları bir kenara bırakıp devam etmeyi istiyordum. Ama geçmiş düşündükçe hala acı veriyorsa, o geçmemiş demektir.
"Seni yine burada derin derin yollara bakarken yakaladığıma asla şaşırmadım." dedi bir ses, ki o ses kesinlikle Alaz'a aitti. İyi niyetli fakat çok konuşmaya fırsat bulamadığım ev arkadaşım. Benim okul saatlerim, onun mesai saatleri derken birbirimizi pek göremiyorduk.
"Öyle mi? Alışkanlık olmuş demek ki..." dedim ve yollara bakmaya devam ettim. Her ne kadar onu çok sevsem de, kendimi onunla konuşacak gibi hissetmediğimden onu başımdan atmayı denedim.
"Hey, bak..." dedi ve koltukta yanıma oturdu. Elimi tuttu. İlk defa böyle bir şey yaptığı için şaşırmıştım. "Bir sorunun varsa bana anlatabileceğini biliyorsun, öyle değil mi?"
Yüzüme sıcak bir gülümseme yayıldı. Alaz iyi biriydi. O da zor bir çok şeyin üstesinden gelmişti. Onu tanıdığımda sevgilisi tarafından aldatılmıştı. Annesini kaybetmişti ve zor zamanlar yaşıyordu. O bunları hak edecek bir insan değildi.
"Alaz, teşekkür ederim. Ben iyiyim." dedim ve elimi tutan elini sıktım. Alaz daha önce hiç elimi tutmamıştı ve bu benim biraz tuhaf hissetmeme sebep olmuştu. Gözlerime baktı, büyük bir ışıltı vardı. O gözlerime baktıkça, benim kalbim daha hızlı atmaya başlıyordu ve neden bilmiyordum. O sonuçta Alaz'dı, yabancı biri değildi, ya da hoşlandığım biri değildi.
"Bir şeyi mi bölüyorum?" dedi Elanur kollarını göğüslerinde birleştirip bana doğru sırıtırken. Yıllar yılı beni birileriyle yakıştırmaya bayılırdı ama kendi kuzeniyle de yapmaz diye düşünüyordum.
"Kesinlikle bölüyorsun." dedi Alaz Elanur'a kaşlarını çatarak. Onu ilk defa böyle gördüğümü söylemeliydim. Bakışları ve duruşu önceki hallerinden çok daha farklıydı.
Alaz tekrar sözlerine devam etti. "Kuzen, heyecanlı görünüyorsun. Neden buradasın? Senin Emre ile harikalar diyarında olman gerekmiyor mu?" dedi Alaz. Bu beni güldürmeye yetmişti çünkü yıllar yılı Elanur'u asla kızdıramayan ben, Alaz Elanur ile yaşamaya başladığından beri neredeyse her gün bir polemik içerisindelerdi.
Emre kimdi peki?
Emre sarı saçlı, mavi gözlü ve birçok kızın hayalini süsleyen beyaz atlı prens görünüşlü bir çocuktu. Alaz'a göre fazla klas, ciddi, ağır başlı ve büyük ihtimalle geçmişte yaşadığı bazı zorlukların üstesinden başarıyla gelmiş mükemmel sayılabilecek biriydi. Ayrıca Alaz'ın en yakın arkadaşıydı.
Elanur ona aşıktı. Emre'nin bundan haberi yoktu.
Keşke bende düzgün birine aşık olabilseydim. Dört sene önce yaşadıklarım yüzünden kimseye aşık olmak istemiyordum, en azından hayalimdeki kişiyi bulana kadar.