O gecenin ardından üç gün geçmişti. Üç koca günde ben Alaz ile bir araya gelmemek için elimden geleni yapıyordum. Çünkü artık onun beni hiçbir şekilde istemediğinin, benden bıktığının, benimle uğraşmak istemediğinin ve bu gibi şeyleri hissettiğinin farkındaydım. Genellikle evde kalıyordum ve Emre ile Elanur sorduklarında ya modum düşük deyip ya da hastayım ve kendimi iyi hissetmiyorum deyip geçiştiriyordum.
Alaz mı? Onun benimle arasına çok ciddi mesafeler koymaya çalıştığı aşikardı. Ama ona hak vermiyorum da diyemezdim. Onunla arama saçma sapan engeller koymaya çalışan da yine bendim. Hiçbir zaman benimle arasına engeller koymak istememişti. Sadece hissettikleriyle hareket etti, aynı benim yaptığım gibi.
Bu hayatta öyle fazla hayal kırıklığına uğramıştım ki, artık daha fazla hayal kırıklığına uğramamak adına ondan uzak durmak zorundaydım. Tabii bu gidişle sadece kendi kalbimi değil, Alaz'ın da kalbini kırıyordum. Kendimi çok kötü hissediyordum. Sanki hak etmediği gibi davranmıştım. Zaten beni öptüğüne bin pişman olmuştu. Bir de bunları söyleyince emin ki şu an benden nefret ediyordu.
Ben yapmam gerekeni yaptığımı düşünürken, belki de hayatımın en büyük hatalarından birini yapmıştım. Alaz gibi bir insanı bir daha nerede bulabilirdim, hiç bilmiyordum. Sadece bildiğim tek şey, kendime karşı dürüst olmak zorundaydım. Alaz'a büyük haksızlıklar etmiştim. Kendimi suçlu hissediyordum tamamiyle.
Elanur, Emre ve Alaz çıkmış olmalıydılar. Ben de evde yalnız olduğumu düşünüp mutfağa doğru ilerlerken, bir şarkı söyleyerek yürüyordum. O sırada bir ses duydum ve kalbimin atışı hızlandı.
"Çok güzel bir sesin var." dedi biri ve o kişi de kesinlikle Alaz'dı. Arkama dönüp baktığımda yüzünde çok ifadesiz bir tavır olduğunu fark ettim. Çok yabancıydı. Benim tanıdığım Alaz'ın gülümsemesi tüm dünyayı aydınlatacak kadar parlak ve güzeldi.
"Sen hala burada ne yapıyorsun, Alaz? Elanur ve Emre'yle gittiğini sanıyordum." dedim konuyu değiştirerek. Gerçekten merak ediyordum, niye evdeydi. Siyah t-shirt altına siyah pantolonla çok yakışıklı görünüyordu. Bir insana siyah bu kadar mı yakışırdı!
"Gitmek istemedim. Buradayım, yani beni istediğin kadar görmezden gelmeye devam edebilirsin." dediğinde ona doğru yaklaşırken tek kaşımı kaldırıp konuşmaya başladım. Bu ukalalığını sevmiyordum.
"Benlik bir sorun yok. Fakat sen de beni görmezden geldin." dediğimde o da bana doğru yaklaşarak yüzündeki ifadesiz tavrı korudu. Aslında bunun arkasında söylemek istediği çok şey olduğu belliydi. Çünkü her ne kadar siyah giyinirse giyinsin, kişiliği bembeyaz ve açıktı.
"Ben artık bu muhabbetten çok sıkıldım Duru." dediğinde ukalaca ona bakmaya başladım. Benim bu durumdan çok mu memnun olduğumu sanıyordu yani? Hayır değildim. Yaptığımız her şeyden yeterince pişmandım zaten. Beni daha kötü hissettirmeye çalışıyordu resmen.
"Korkma, ben de çok mutlu değilim bu şekilde olmaktan." dediğimde yüzünde o hiç sevmediğim ve imalarla dolu bakışı belirdi. Bunu genellikle beni sinir etmek için ya da benimle flört etmek için kullanırdı.
"O zaman neden sürekli tartışıyoruz?" dediğinde derin bir nefesimi alıp kafamı olumsuz yönde hafifçe sallayarak bu bakışlarından ve bana bir şekilde yaklaşmasından dolayı gerildiğimi belli etmeye çalıştım.
"Yüzündeki o bakışı hiç sevmediğimi bilmelisin." dediğimde hafifçe güldü. Uzun zamandır bu gülüştem haberim dahi yoktu. İçimi bir tuhaf yapmıştı ama yine de ciddiyetimden ödün vermedim.
"Biliyorum. Zaten bu yüzden bunu yapıyorum ya!" dediğinde gözlerimi devirdim. Bana her ne kadar kırgın olsa da beni gıcık etmekten kendini alıkoyamıyordu. Kollarımı göğüslerimde birleştirip gözlerimi kıstım. Sonra yüzümde yine ukala bir bakış belirdi.