"Lanet olsun!" Yumruğumu duvara geçirdim. "Bu yaptığını yanına bırakmayacağım!" Duvarda oluşan göçüğe aldırmadan önüme dönüp bir çıkış yolu aradım.
"Fazla tepki veriyorsun, sakin ol."
İçimde patlamaya hazır şekilde bekleyen sinirime rağmen sakince konuştum. "Fazla mı tepki veriyorum?" Dişlerimi sıkarak yakasından tuttuğum gibi duvara yapıştırdım. "Sence bu tepkim de mi fazla?!"
Benim aksime sakince konuştu ve bu beni daha da çıldırtmaktan başka bir şeye yaramadı. "Düşüncelerim değişmedi. Ayrıca uslu dur da sakince konuşalım."
Yumruğumun içinde buruş buruş olan kumaşı bıraktım ve geriye doğru yürüdüm. Kollarımı iki yana açarak alayla güldüm.
"Ya konuşmak istemiyorsam?"
Nefesini şiddetle dışarı verdi ve kayarak yere oturdu. "Ne yapıyorsan yap, umurumda değil." Sırtını arkasındaki duvara yasladı ve dizlerini kendine çekerek kollarıyla etrafını sardı.
Onu boş vererek gözlerimle etrafı taradım. Şuan kilitli olan ve yarım saat önce açmayı başaramadığım kapı haricinde başka bir çıkış yolu gözükmüyordu. Şimdilik.
Kapıyı büyüyle koruyor olabilirlerdi fakat duvarlardan kaçacağımı düşünmüş olamazlardı. Yan taraftaki duvarlar diğer hücrelerle bağlı olduğundan onları boş verdim ve kapının tam karşısında olan duvara doğru yürüdüm. Elimi üzerine koyarak portal açmayı denedim fakat bir türlü olmuyordu. Sanırım duvarlara da el atmışlardı.
"Tch. Adi herifler."
Melez'in derin bir nefes aldığını duydum. "Alt tarafı bir hücre! Ölmezsin ya."
"Bu dört duvar arasında bir dakika bile durmak istemiyorum. Buradan hemen çıkmam lazım."
"Seni yutmazlar ya!"
Mırıldandım. "Hayır, yutabilirler."
"Buradan çıkmayı başaramazsan, ezileceksin. Tam da sana yakışacak türden bir ölüm olur doğrusu."
Gakupo'nun kahkahası beynimin içinde çınlarken derin bir nefes aldım. Şimdi panik yapmanın sırası değildi.
"Bu kadar güçsüz olduğunu düşünmemiştim. Ne yapacaksın, ha? Ağlayıp birinin seni kurtarmasını mı bekleyeceksin? Ya da dur! Seni ardında bırakıp giden annenden mi yardım isteyeceksin?"
Kafamı iki yana salladım. Bunlar gerçek değildi.
"Ne yapacaksın Ryuu?"
Omzumdaki elini hissedebiliyordum, ya da ben öyle zannediyordum. Zira şuan burada olması imkansızdı.
"Ah, ağlıyor musun? Ne oldu, korktun mu?"
"Hayır..."
"Ne kadar da güçsüzsün. Kız kardeşini korumayı nasıl düşünüyorsun? Senin gibi güçsüz bir abiye sahip olduğu için lanet ediyordur. Annenin seni bırakıp gitmesine şaşmamalı. Üvey babanı öldürdün diye kendini bir şey mi sandın? Hah!"
"Hayır."
"Söylesene Ryuu; üvey babanın elleri vücudunda dolaşırken hiçbir şey yapamamak canını sıkmadı mı? Yoksa zaten bir şey yapmak istemiyor muydun?"
"Hayır!"
Çıkan patlamanın sesiyle kendime geldim. Gözlerimi kırpıştırarak önümdeki yıkıntıya baktım. Eskiden duvarın olduğu yerde şimdi hiçbir şey yoktu.
"Hey, hey! Ryuu, iyi misin?"
Omzumu silkerek elinden kurtuldum. Cevap vermeden yıkıntıların üzerine çıktım ve ne kadar yüksekte olduğuma baktım. Normal bir insanın atlasa canlı kurtulamayacağı kadar yüksekteydim. Fakat ben normal bir insan değildim. Yüzümü Melez'e döndüm ve gülümseyerek kollarımı iki yana açtım. Şaşkınca bakıyordu bana. Gözlerindeki endişeyi görebiliyordum. Ne yapacağımı merak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsaneler Hep İyi Olmazlar (Düzenleniyor)
FantasíaEfsaneler hep iyi olmazlar. Baş rolümüzün küçüklüğünden beri kötü şeylere kurban gitmesini, birinin gelip ona yardım eli uzatmasını ve kolayca giderek güçlenmesini, insanlara yardım edip düşmanlarına merhamet etmesini okumak istiyorsanız eğer, yan...