Öncellıkle Bu benım ılk hıkayem... Begenmeye bılırsınız ama okuyun ama bence voteleyın ya :*
''Birgün bana ihtiyacın olacak. Birgün...dudaklarının arasından adımın harflerini fısıldayacaksın.'' iç geçirdim ve bakışlarımı onun sıkı kalçalarına diktim. 'Birgün, benimle olabilmek için deli olacaksın. Mona diyeceksin... Mona...''
Bakışlarımı okulun bahçesinin kapısının önünde boş boş dikilen uzun boylu çocuğun kalçalarından çekip geniş omuzlarına doğru yönelttim. Ellerini cebine sokmuş, sıkılmış bir ifadeyle erafa bakınıyordu. Kız kardeşini bekliyor olabileceğini düşündüm. Ama boşuna bekliyor olmalıydı çünkü kız kardeşi popüler kız Lottie yakışıklı erkek arkadaşı Martin ile yiyişebilmek için okulu asmıştı. Tıpkı her zaman yaptığı gibi.
Onu bazen sürekli görüyordum. Bazense uzun zaman boyunca ortalıkta olmuyordu. Onun yanına gidip tanışmak istiyordum. Kaba ve alaycı bakışlarını bana sabitlemesi için her şeyimi verebilirdim. Veya sadece bir saniyeliğinede olsa beni umursamasını isterdim.
Erkekler hep böyle midir? Her zaman dış güzelliğe mi önem verirler? Şey, o zaman bana hiçkimsenin bakmaması normal çünkü ben gerçekten berbat haldeyim. Ben papatyaların güzelliğiyle mest olan bir zavallıyım. Ufacığım. Bir ineğim. Bastıbacak, kalın siyah çerçeveli gözlükleri olan kızım.
Adım Mona. Neden bu kadar iğrenç bir adım var, inanın bende bilmiyorum. Adımın güzel olması sanki beni daha da güzelleştirecekmiş gibi hissediyorum. Daha sevimli veya seksi bir şey işime yarardı. Mesela.. Mesela, Jessica. Veya... Adriana? Pekala, Mona dışındaki bütün isimler inanılmaz seksi duruyor. CeCe bile.
Bakışlarımı bir anlığına onun üzerinden çekip bahçede gezdirdim. Ve şaşkınlıkla donakaldım. Lottie okulun arka tarafındaki yüksek duvarları aşmaya çabalarken iç çamaşırının görünmesini umursamıyordu. Gizlice okula girdiğinde dudaklarımdan bir hayranlık nidası yükseldi. Eteğini çekiştirip üstünü düzeltirken sevgilisi Martin ona arkasından sarıldı. Öylece Ona doğru ilerlediler. Biran onların peşine takılmak gibi delice bir düşünce saplandı beynime. Başımı iki yana sallayıp bu düşünceden uzaklaşmaya çabaladım.
''Mon, geliyor musun?''
Bana seslenen arkadaşım Fizzy'i duyunca istemeye istemeye oturduğum yerden kalkıp eteğimi düzelttim. Ama biliyorsunuz, hava biraz esiyordu.
''Mon! Hadi ama!''
''Geliyorum.'' diye seslendim. Rüzgar şiddetini arttırırken eteğimi sıkıca tuttum ama pek başarılı olduğum söylemezdi. Ah, hayır hayır... Şu anda rezil olmak istemiyordum. Hemde hiç istemiyordum. Onun karşısında rezil olmak istemiyordum, her ne kadar bana bakmasada.
Eteğim tıpkı Marilyn Monroe tarzıyla havalanırken kıpkırmızı olan suratımı kaldırdım ve onunla göz göze geldim. Donuk mavi gözleri eteğimi tutmaya çalışan ellerimde kollarımda, göğüslerimde sonra dudaklarımda dolandı sırasıyla. Dudakları alaycı bir sırıtış için gerilirken kalp atışlarım üç katına çıkmıştı. Gözlerimiz tekrar buluşunca ifadesizce bakışlarını çevirdi. Bütün gücümle arkamı dönüp okula koştum. Ne bekliyordum ki, kapımda köle olmasını mı?
''İyi misin?'' diye sordu Fizzy. Başımı sallarken az çok o anı unutuyordum. Yani rezil olduğum anı, her neyse.
''Bugün özel olarak biyoloji çalışacağız.'' dedi Fizzy. Başımı tekrar sallayıp onu onayladım. ''Sen biyolojide bir harikasın Mona.'' diye ekledi.