Sabah odamda uyanmak nefis bir histi. Her ne kadar da Emre'nin özel tatili hoşuma gitse de, yine de ev gibisi yoktu. Telefonumu yastığımın altından alıp baktığımda saatin sekiz buçuğu gösterdiğini fark ettim. Dün Alaz bütün gün Simge ve cenaze işleriyle ilgilenmişti. Belli etmemeye çalışsa da hiç iyi hissetmediğini biliyordum çünkü bahsedilene göre Simge'nin annesi Gülçin Hanım, onu çok severmiş. Kızı için en uygun insan olarak görürmüş.
Tabii ki görürdü! O mükemmeldi, bu sebepten ötürü de her kadının isteyeceği şeylere sahipti. Bir erkekte aradığım her şey vardı onda. Dürüst, güvenilir, anlayışlı ve nazik. Bana isteyerek sert davrandığı zamanlar bile sınırlıydı. Sonra zaten barışıyorduk. Bazen ben takıyordum bunları kafaya ama Alaz mı? O asla takmıyordu, alınmıyordu.
Bugünün hangi gün olduğu aklıma dank ettiğinde kalbimin ritmi hızlanmaya başladı. Bugün Alaz'ın beni randevuya götüreceği o gündü! Fazla heyecandan histerik olacak gibi hissediyordum. Başım bile dönmeye başlamıştı. Ben uzun zamandır -dört sene kadardır- hiç randevuya gitmemiştim ki! Bu uzun zamandan sonra ilk olacaktı. Bir şeyleri batırmaktan korkuyordum. Profesyonel falan değildim, bir keresinde Atalay beni randevuya çıkarmıştı ve tüm altı saat boyunca birlikteydik.
Önce yemeğe gitmiştik, sonra ise kendisine paten bakmak istediğini söyleyerek beni o hiç sevmediğim spor malzemeleri satan mağazaya sokmuştu. Fakat o yanımda olduğu için asla şikayet etmiyordum. Sonrasında ise sahile gidip bana en güzel şarkılarını dinletmişti. Bana hitap ettiği şeyleri, hepsini tek tek dinlemiştim. Onu tüm kalbimle seviyordum, yaşım on altı olmasına rağmen...
Sabahın köründe Atalay'ı daha fazla düşünmek istemiyordum. Hele ki bugün Alaz ile randevuya çıkacağım için ona karşı bir saygısızlık yapmaya da niyetim yoktu. Geçmiş geçmişte kalmıştı. Aradan dört sene geçmişti, bir şeyleri geride bırakmalıydım.
Terliklerimi giyip odadan halsizce çıktım. Asla düzgün ve yeterli bir uyku uyuyamıyordum. Mutfağa doğru ilerledim. Bir bardak su ile kendime biraz gelmeyi planlıyordum. Buzdolabını isteksizce açtım ve gözüme Alaz takıldı. Sonra önüme dönüp tekrar suyu alacakken Alaz'ın neden şu an evde olduğu kafama dank etti. Ona şaşkınca kafamı çevirince güldüğünü gördüm.
"Sen hala burada ne yapıyorsun, işe gitmedin mi?" dediğimde oturuşunu düzeltti. Artık daha dik oturuyordu ve yüzünde o her zamanki ukala tavrı vardı.
"Aslına bakarsanız, prenses... Bana bu soruyu soramazsınız." dediğinde buz dolabının yarım açık kapısına sağ kolumla yaslanarak tek kaşımı kaldırdım.
"Nedenmiş o?"
"Çünkü mantıksız. Ben hala izinliyim, hani sözde Simge için yarıda kesmiştim ya tatili." dedi iğneleyici bir ses tonuyla. Biraz üstüne gittiğimin farkındaydım bu konuda ama haklılık payım da vardı. Bana bu şekilde demesine gerek yoktu.
"Teknik olarak öyle yaptın, Alaz." dediğimde derin bir nefes aldı. Yüzünde bu sefer biraz daha sert bir tavır oluştu. Onu kızdırmayı hiç sevmiyordum ama bana aynısını yapınca elimden bir şey gelmiyordu.
"Yine de keyfime göre davranmadım." dedi ve ayağa kalktı. Ben de buzdolabından soğuk suyu çıkarıp tezgaha koydum. O ise yanımda bitmişti hemen. "Keyfim ise seninle biraz daha tatil yapmak ve baş başa vakit geçirmek olurdu." dedi kulağıma fısıldayarak. Sonra geri çekilip sırıttı. Kolumu boynuma attım.
Tekrar masaya geçip oturduğunda suyu bardağıma doldurdum. Bu adam benim kalbimi yerinden sökmek için hiçbir uğraşı sergilemeden başarı elde eden tek erkekti şu an hayatımda. Elanur haklıydı. Görmezden gelemediğim terk erkek Alaz'dı.