Siyah saçlarının bir kısmı alnına dökülmüş, önündeki soru kitabıyla uğraşırken kendini kaybettiğinden olsa gerek kaşları çatılmış, benden habersiz kütüphanedeki en sakin köşede oturuyordu.
Buraya neden geldim ki diye geçirdim içimden. Özellikle onu takip etmiyordum hatta öncesinde ilgimi dahi çekmemişti. Ona dair bildiğim tek şey adıyken kütüphanenin kapısından içeri adım attığım andan itibaren tim ilgimi kazanmıştı. Odak noktam haline gelmişti.
Kelimelerle tanımlayamadığım bir histi onu seyretmek. İlk defa böyle duygular içine düşmüştüm.
Onu izlerken öylesine dalmış olmalıyım ki zaman mefrumumu kaybetmiştim. Oysa ki haftaya olacağımız telafi sınavı için çalışmaya gelmiştim buraya.
Kütüphanedeki ışıkların açılmasıyla havanın az sonra kararmış olacağını anlayıp artık ayrılmam gerektiğine kanaat getirdim. Onu izlerken saklandığım rafın arkasından çıkarken hiç beklemeyeceğim bir şey yaşadım. Adımı onun sahip olduğu hoş tınıyla duymuştum. Kısa bir süreliğine olduğum yerde dondum kaldım.
Emindim, dudaklarından 'Soojung' kelimesinin döküldüğüne herşeyim üzerine yemin edebilirdim. Yine de anın yarattığı şok etkisinden olsa gerek korktum ve duymamış gibi arkamı bile dönmeden okulun kütüphanesinden koşar adım uzaklaştım.
Kütüphanenin kapısından çıkmamla birlikte duvara yaslanarak soluklandım.
Saatlerdir onu izlediğimi farketmiş miydi diye düşünmekten kendimi alamıyor yaşadığım rezil anı unutmak için neler yapabileceğimi düşünüyordum. Ama bir yandan da mutluydum adımı biliyordu, izlediğimi biliyordu ve rahatsız olmamıştı.
Kalp atışlarımın sesini kulağımda dahi hissedebiliyordum.
Kalbimin koştuğumdan değil ancak adımı ondan duyduğum için bu kadar hızlı atmasından korkuyordum.