Dünün yorgunluğu üzerine güzel bir uyku çekip geç kalkmayı planlıyordum ki, boynumda bir huylanmayla ayaklandım. Gözümü hafifçe araladığımda, Alaz'ın boynumda bir gül gezdirdiğini fark ettim. Ama aklım durmuştu, çünkü daha yeni uyanmıştım ve akıllıca hareket edecek durumda değildim.
"Ne yapıyorsun, Alaz?" dediğimde Alaz, yüzündeki samimi gülümsemeyle bana bakmaya devam etti. Bir süre konuşmadı fakat sonra sessizliği bozdu. Sanki ayılmamı bekliyor gibiydi.
"Günaydın uykucu prenses, saat on iki." dediğinde bıkkın bir tavırla ona baktım.
"Beni rahat bırak, Allah aşkına." dedim ve kafamı tekrar yastığa koydum. Zaten uyku problemlerim vardı, bıraksa da uyusam diye düşünmekten edemiyordum.
"Günün farkına var, Duru. Hadi kalk." dediğinde gözlerim kapalı bir şekilde, yattığım yerden orta parmak çektim.
"Günü de sikeyim, seni de." dediğimde hafifçe kıkırdadığını duydum. Gözlerim açık olmadığı için şu an bana attığı o pis bakışı görmesem de, tahmin edebiliyordum.
"Olur. Ama bunu yapman için kalkman lazım." dediğinde kalktım ve oturur bir pozisyonda gözüm kapalı durdum. Sonra da nefesimi düzenledim ve bağırmaya hazırlandım. "Lütfen..."
Sesimi aniden yükselttim. "Lütfen odamdan çıkar mısın?!" diye bağırdım. Gözlerimi açamayacak durumdayken beni kaldırmaya çalışmasına kanser oluyordum. Kendimi öldürecek durumdaydım.
"Duru, zaten gece on ikide uyudun. Yeterli uykunun fazlasını almışsındır." dediğinde cevap vermedim. Ama hala uykudan öldüğüm için gözlerim kapalı bir şekilde bayılacak gibi duruyordum.
"Ailecek dışarı daha çok çıkmalısınız bence. Beni rahat bırak." dediğimde Alaz güldü. Gözlerimi açmamakta ısrar ediyordum.
"Gerçekten sosyal olarak kendini geliştirmen gerekiyor, durumun çok vahim." dediğinde koluna vurdum. Uykulu uykulu benim sosyal hayatımı tartışması, çok saçmaydı.
"Sen kendini düzelt önce." dediğimde ellerini yüzümde hissettim. Yanaklarımı okşadı. Sonra da alnımı öptü. Bu hissin nasıl bir şey olduğunu açıklamak gerçekten zordu. Hiç beklemediğim zamanlarda yapması, bu işi daha da zorluyordu. Sanki ona aşık olmam için tüm sınırları zorluyordu.
Gözlerimi araladım. Yüzündeki o güzel gülümsemeye gördüm. Saçlarımı geriye attı ve yüzümü iyice açtı. Ben de ona gülümsedim. İçimden, umarım beni her zaman bu şekilde uyandırır diye geçirdim.
Yatağımın yanından kalkıp eğildi ve beyaz gülü bana uzattı.
"Bunu aşağıda, sitenin bahçesinde buldum. Senin gibi soft ve güzel olduğu için sana getirdim." dediğinde gülümsemem yüzüme daha çok yayıldı. Neden hep böyle yapmak zorundaydı? Benim için her şeyi zorlaştırdığının farkında değil miydi?
"Teşekkür ederim, Alaz. Çok güzel görünüyor." dedim ve gülü aldım. Kim bu güzelliği alıp dalından koparacak kadar caniydi? Ben her çiçeği dalında seven tiplerdendim. Aslında, her böyle olmalıydı.
"Hadi kalk, Elanur ve Emre kahvaltıyı hazırladı."
"Emre de mi geldi?" dedim aceleyle kalkarak. Başından söylese, bu kadar zorluk çıkarmazdım. Bana Emre'nin kahvaltıya geleceği hakkında bir şey söylememişlerdi.
"Elanur'un işleri." dediğinde ifadesizce baktım. Onların arasını da yapmamız gerekiyordu, bu yüzden bugünü onların yakınlaşmasını sağlayarak geçirmeyi düşünüyordum. Alaz da bana bu konuda yardım edecekti.
"Keşke bu evdeki insanlar benim uyku düzenime göre hareket etse." dedim hiçbir duygu içermeyen, düz bir ses tonuyla. Biraz duraksadım. Sonra da gülmeye başladım. "Benim uyku düzenim yok ki." dedim ve gülmeye devam ettim.