İkinci günde güneş, daha bir güçlü doğdu tepelere, sanki bugün hava dünden de iyi olacakmış gibi. Her zaman soğuk rüzgarların vurduğu beyaz pencere, bugün sapsarı bir ışıkla parladı. Ateşsiz bir şafaktı bu gün, tüm batı ahaline. Çünkü ateş, gecenin ardında gizlenen sahte karanlıktan güçlüdür ve ışığıyla kovar onu bir gün daha uzağa. Fakat bu gün buna gerek kalmadı. Tarihte belki de ilk kez, ateşin görevini güneş yerine getirdi.
Sarı ışığın az da olsa nüfus edebildiği bir odada açtı gözlerini Nâor ve etrafında birileri varmış gibi bakındı. Bulunduğu yer ve bu yeri aydınlatan ışık kendine gelmesini zorlaştırdı. Evde değildi, fakat daha önce gelmiş olduğunu hatırlatığı bir yerde de değildi. Belki de hafızasını iyi kullanamıyacak kadar uyku mahmuru bir haldeydi. Odanın tek pencerisinden içeri vuran ışık yatağın tam önüne kadar varıyordu. Tam olarak doğuya bakmasa da, ışığı içeri alabilecek kadar kuzey doğuyu görüyordu.
Kafasını kaldırıp ayılmaya çalışırken tekrar tekrar çevresine bakındı ve en sonunda gördüklerinden hiç bir anlamın çıkmayacağı kanaatiyle ayağa kalkmaya çalıştı. Tam o ayağını yattığı yerden aşağı doğru indirip, oturur pozisyona geçecekken, yarı dışardan yarı içerden bir ses geldi.
"Tamam dedim, tamam! Git sen, gelicem. Hadi."Ses Yofa'ya aitti. Kiminle konuştuğu anlaşılmadan konuşma bitti fakat dış kapı kapandığında içeride kalan kişinin Yofa olduğu kesindi. Odanın kapısına doğru ilerleyen Nâor, bir kaç adım sonra yüzünde soğumuş bir acı hisetti. Acıyan yere dokunduğunda ufak bir yara bezi yapıştırılmış olduğunu daha yeni anlamıştı ve şimdi hafızası yavaş yavaş açılmaya başladı.
Ardından kapıya uzandı fakat o açamadan Yofa dışarıdan giriverdi.
"Hah! Uyanmışsın. Ben de bir bakayım diyecektim."
"Uyandım," biraz durdu ve yüz ifadesini değiştirdi. "Uyandım değil mi? Çünkü yüzümdeki yarayı hissedene kadar rüyada olduğumu düşünmüştüm."
Yofa güldü. "Sen rüyalarında da uykudan mı uyanıyosun. Gerçekte yapamadığın her şeyi özgürce yapmak varken, uçmak varken, tırmanmak varken, yorgun ve bitkin bir şekilde yataktan mı kalkıyosun?"
"Genelde hayır, fakat özgür olduğumu da söyleyemem. En azından senin kadar değilimdir."
"Belki de şimdi 'keşke o pek özgür olmadığım rüyada olsaydım' diyeceksin."
"Evet durumumun rüyadan daha iyi olmadığı kesin. Neredeyiz?
"Pûlnların evindeyiz," dedi Yofa "Dün gece sen baygınlaştıktan sonra Hûnr seni buraya getirmiş. Fûln'a emanet edip gitmiş."
"Hûnr! Demek gece geri dönmüş."
"Evet, dönmüş. Yaranı da o sarmış olmalı, fakat seni buraya bıraktıktan sonra gitmiş. Nereye gittiğini bilmiyoruz. İşin garibi biz gelir gelmez Fûln da arkasından hızla çekip gitti. İkisi de hala dönmedi.Anlatılanların üzerine Nâor yüzündeki acıyı tekrar hissetti ve yarayı tutarak sızladığını Yofa'ya belli etti.
"Bir şeyler yesen iyi olacak Nâor, gel hadi, daha fazla ayakta bekleme."
Tam Pûln nerede diye soracakken yan odada uyuyan Pûln'u gördü Nâor.
Bu evde yalnız yaşayan bu iki kardeşin, sözde mutfak olarak kullandığı, evin ortasında duran kare masaya oturdu. Burnuna ise hiç te beklemediği kadar güzel bir koku yerleşmişti bile daha oturmadan.
Yofa pek te fena olmadığı aşçılığını yine göstererek bir lahana yemeğini çoktan pişirmişti. Ateşi söndürdü ve bir tabak doldurdu Nâor için. Bir parçada ekmekle birlikte koydu önüne ve oturdu fakat o bir şey yemiyordu.
Yemek önüne koyulur koyulmaz, konuşmaya devam etti Nâor.
"Hiç uyumadın mı Yofa?"
"Uykuyla pek aram yok, biliyorsun."Pek belli etmese de gerçekten acıkmıştı Nâor. Belki de bir gündür hiç bir şey yemiyordu fakat dün ne yediğini değil, bir şey yeyip yemediğini bile hatırlamayacak kadar unutmuştu yakın geçmişini. Bu yaşananlarının amacının Pûln'u bulmak olduğu bile yeni gelmişti aklına. Onun yattığı odaya doğru bakarak konuştu.
"O nasıl?
Yofa da o odaya doğru baktı.
"Kolunda bir yara var," dedi Yofa. "Elimden geldiğince sarmaya çalıştım. Senden çok daha kötü değil merak etme."
"Nerede buldun, Neredeymiş?"
"Orası biraz karışık aslında. Bunları şu anda konuşacak mıyız bilmiyorum ama," diyerek durakladı Yofa. "O bizi bulmuş."
"Neler oluyor Yofa. Çoğu yaşananı, hatta bu yüzümde ki yaranın dahi nasıl olduğunu hatırlamıyorum. En son sen koşturarak bir yere gittin. Sonra..."
"Sonrasını konuşmak için erken olabilir. Belki de Hûnr'u beklemeliyiz. En yakın zamanda dönerler ve her şey açığa çıkar, emin ol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMSÜZ SOĞUK
FantasySoğukla yaşamış ve soğuğa alışmış, hatta onunla bir bütün haline gelmiş bir dünya söz konusu. Neyse ki yavaş yavaş ısınmaya başladı. Fakat bu ısınmanın beraberinde getireceği kötülükler, en az soğuk kadar tehlikeli. Kibir, öfke ve çıkarları...