"Yani şimdi bana kesinlikle Oğuzhan'ı mı gördüğünü söylüyorsun? Bir de ne cesaretse seninle konuşmaya yüzü var." dedi Alaz sinirli sinirli. Ben neler olduğunu anlayamadan Elanur daha sinirli bir ses tonuyla koltuktan kalktı ve konuşmaya başladı.
"Duru'yu da pek beğendi, az kalsın yiyecekti. Numaramı Elanur'dan alırsın dedi."
Bu çocuğun bu tavırlarını dikkate almayan tek kişi ben miydim yani? Bence bu yaptığı o kadar abartılacak bir durum değildi. Klasik kendini havalı sanan zavallı erkek konuşmalarından başka bir şey değildi.
"Bir kere daha denesin Duru'ya yaklaşmayı, ölü bilsin kendini." dedi Alaz. Daha da sinirlenmişti. Ben ise sonunda konuşmaya dahil olabilmiştim.
"Biri adam akıllı şu Oğuzhan'ın kim olduğunu açıklayabilir mi?" dediğimde Alaz ve Elanur birbirlerine baktılar. Ama hiçbir şey söylemediler. Sanki bir şey onları tutuyor gibiydi. Ben kollarımı göğüslerimde birleştirdim ve "Konuşmayacak mısınız yani?" dedim.
"Elanur anlatsın. Gerekli detayları ben veririm." dedi Alaz. Ben de Elanur'a döndüm. Elanur iç çekti. Asla anlatmak ister gibi bir hali yoktu ama ben de "eğer istemiyorsan anlatmak zorunda değilsin" klişesini yapacak değildim. Bana daha önce anlatmalıydı.
"Oğuzhan benim çocukluk arkadaşım. Alaz'ın da benim yüzümden onunla bir tanışıklığı var." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "yüzümden" demesi gerçekten çok acı verici bir durumdu. Bir insan çocukluk arkadaşından bu kadar hayal kırıklığına uğrayabilir miydi?
"Ben kızlarla iyi anlaşmazdım bu yüzden de Oğuzhan benim hep yanımdaydı. Fakat psikolojisi ailevi sebeplerden ötürü çok bozuktu. Bu yüzden biraz da korkunç biriydi. Başta takmadım fakat sonra... Sonra işler iyice büyüdü." dedi Elanur ve iç çekti. Bunun gerisinde olabilecekler aklıma geldikçe soğuk terler akıtıyordum.
"Uyuşturucu bataklığına sürüklendi. Bir gün arabayla beni almaya geldiğinde, kullandığını fark etmemiştim. Bir anda bir kamyon üstümüze doğru gelirken ona sollaması için kaç kez bağırmama rağmen o fark edemedi. Beyni tamamen yıkanmıştı." dediğinde Elanur'un az çok neden bu konuyu anlatmaktan rahatsız olduğunu anlamaya başlamıştım. Haklıydı. Çok kötü bir hikayeydi. Çok içler acısıydı.
"Ama evet olanlar sadece onun suçu değildi. Üstümüze doğru süren kamyoncu da çok dikkatsizdi ama Oğuzhan biraz daha dikkatli olsaydı..." dedi ve sol gözünden bir damla yaş aktı. Onu öyle görmeye dayanamıyordum. Gerçekten ona çok değer veriyordum. Yarasını delik deşik etmek falan istemiyordum ama elim kolum bağlı hiçbir şey bilmeden öylece durmak da istemiyordum.
"...bu kadar kötü olmazdı belki de. Belki de kıl payı kurtulabilirdik. Fakat ikimiz de hastanelik olmuştuk sadece. İki hafta hastanede yattık. Alaz ise onu iyileşir iyileşmez öldürmeyi planlıyordu. Ben ise onunla hiçbir alakamız olsun istemiyordum."
Alaz'a döndüm. Alaz ise bana bakıp iç çekti. Korumacı bir insan olduğunu biliyordum. Elanur'a çok değer verdiğini de biliyordum ve Oğuzhan'ı kuzenine yaptıkları yüzünden öldürmek istemesi de normaldi. Benim de içim nefret dolmaya başlamıştı. Bu olanları duyduktan sonra daha da kinlenmiştim bu gizemli çocuğa.
"Sonrasında da ona buradan çekip gitmesini söyledim, yoksa uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve bu haliyle araba kullanıp kaza yaptığını polislere anlatacaktık. Onu buradan tamamen gönderdik. En azından öyle sanmıştık..." dediğinde elimi başıma koyup olanları sindirmeye çalıştım. Hangisine sinirlensem bilememiştim. Bana bunları şimdi anlatmasına mı yoksa Oğuzhan'ın sebep olduğu şeylere mi?
"Onu buradan ben göndereceğim." dedim yumruğumu ve dişlerimi sıkarak. Benim en iyi arkadaşıma, dostuma ve her şeyime yaptığı şeyleri duyunca kendimi sinirlenmekten alıkoyamaz hale gelmiştim. O kadar hırslanmıştım ki onu öldürebilirdim.