\Mert'in Geçmişi/

1.5K 79 13
                                    

Yazarın Anlatımıyla
Tam iki sene önce karanlığından çıkan çocuk şimdi karanlığına çekiliyordu. Damla kurtarmıştı onu o karanlıktan. Şimdi ise üvey kardeşi tekrar çekiyordu karanlığa. Ölümüne sevenler de sevdikleri için kararlar alıyorlar. Mert de Damla için en iyisinin kendisinin bu şehirden gitmesini düşünmüştü. Aşkın için herşeyi bırakıp gitmek mi yoksa Aşkın'la ölmek mi sorusuna cevap arıyoruz. Siz ne dersiniz? Mert yıllar sonra karanlığından çıkınca şimdi tekrar karanlığa çekilmeye başlamışken gider mi yoksa ölecekse aşkıyla beraber mi ölmeyi tercih ederdi? Bakalım çaresiz kalan yakışıklımız hangisini tercih edecekti. Gitmeyi mi? Aşkıyla ölmeyi mi? Şimdi merak ettiğimiz soruların cevaplarını almak için Mert'e dönüyoruz.
Mert'in Anlatımıyla
Ne yapacağımı bilmiyordum. Hayatımda ilk defa bu kadar çaresiz kalmıştım. İki sene önce çıktığım karanlığıma tekrar çekiliyordum. Tamamen beyaz olmayan griliğim yeniden siyaha çalıyordu. Ambulansı arayıp adresi verdikten hemen sonra evden koşarak kaçmıştım. Hiçbir şeyden kaçmamıştım daha önce; ne silahlı adamlarda,ne babamın beni ölesiye dövdüğü dayaklardan. Kaçmamıştım ve bu ilk oluyordu. Ben şuan geçmişimden kaçıyordum. Bir korkak gibi bütün geçmişimin yaşandığı,hemen hemen bir saat önce kardeşim olduğunu ve ona abilik yapamadığım çocuğun yatağımda ölü olan bedeninden kaçıyordum. Beni karanlığımdan çıkaran Damlamdan,hayatımda en büyük değer kaplayan kızdan kaçıyordum. Dağ evine gidecektim. Bir kaç gün düşünmem gerekiyordu. İzmirdeydik ve bizim eskiden kalma yazlık tipi bir dağ evimiz vardı. Babam beni dövdükçe,evden kovdukça kaçıp kaçıp o eve giderdim. Oyuncak ayım Heli benim o zor Zaman'larımda yanımda olmuştu. Herkes düşüncelerimi yargılarken o yargılamadan sessizce susup beni dinlerdi. Hiçbir tepki vermezdi biliyor musunuz? Çocukluğumdan  kalan son oyuncak Heliydi. Küçükken babam bir iş seyahatine çıkıcaktı. Evimizdeki iki hizmetçiden birisi babama 'helikopter geldi efendim.'demişti. Öyle iyi hatırlıyorum ki hala yaşıyormuş gibi...
Babam o gün bana o oyuncak ayıyı hediye etmişti,bende madem babamı o helikopter denilen uçak götürecek bende ayımın adını Heli koyayım. Ayımı nereye götürsem babam da gelsin diye düşünmüştüm. Çocuk aklıydı işte,hayal etmiştim ama gerçek olmamıştı. İlk hayal kırıklığımı o zaman yaşamıştım. Tamam dedim,bundan sonra hayal kurmayacağım. Oysa her çocuk hayal kurardı,hayal kurmayan çocuk yoktu ki. Zaten hayal kurmayan çocuk, çocuk değildi benim düşüncemle. Bende o gün çocuk olduğumu unuttum. Çatı katımızda kum torbası vardı. O gün çıktım oraya. Elim kırılana kadar torbaya vurdum,yetmedi bir daha vurdum. Artık yumruklarım az geliyordu,tekmelerle giriştim torbaya. Son vuruş fazla hızlı olmuştu,bacağım geriye doğru döndü ve acıyla inledim. Elimi kırmayı başaramamıştım fakat bacağım öyle bir sızıyla yanıyordu ki. Bağırmamı birinci katta mutfağı toplayan Hasibe teyze duymuş ve koşturarak yukarı çıkmıştı. Ben o geldiğinde hala acıyla yerde kıvranıyordum. Beni bırakıp aşağı indi ve birkaç dakika sonra yanında üç güvenlikle geri döndüğünde bana bakıp; ' Ah be oğlum. Ne diye babanın boks torbasına yumruk yumruğa dalarsın ki? Hayır,onu geçtim. Neden bacağınla da vurmaya çalıştın be evladım?!'
Sonra ona verdiğim cevap şaşkına çevirdi. Ne demiştim biliyor musunuz? 'Ben hayal kurmayı unuttum Hasibe Sultan. Bir çocuk hayal kurmayı unuttuysa çocuk değildir artık. Büyüdüm ben. Babam beni dövdüğünde en azından Can'ımın acısını yarıya indirebilecek kadar savunabiliyim. Sırf bu yüzden çıktım buraya. Düşündüm ki babam burada çalışıp bana tokat atıyor,dövüyor. Bende kendimi savunacak kadar bişeyler öğrensem yeter dedim. Ama babam gibi -torbayı göstererek- o torbada beni dövdü. Bacağım çok yanıyor. Ama babamın vuruşları kadar yakmadı canımı merak etme Hasibe Sultan.'demiştim. Küçücük çocuk aklımla bunları söylemiştim. Sonra güvenlikler yardımıyla hastaneye götürülmüştüm. Bacağım sargıya alınmıştı. Hatırlıyor musunuz? Damlaya geçmişim demiştim. Benim bile canımı acıtan geçmişim varken sevdiğim kadını geçmişimle karanlığıma çekemezdim. Cebimden telefonumu çıkardım. Damlanın numarasını ezbere biliyor olmam işe yarıyordu. Arama tuşuna basarak aradım. Çaldı. Çaldı.. Çalıyor.. Açtı..
"Damlam..."
"Ya Mert sen nerdesin Allah aşkına ya. Damlanın ne halde olduğunu biliyor musun sen! Üç saattir lavaboda. Bil bakalım kimin yüzünden? Hem senin hemde o Rüzgar denen çocuk yüzünden. En azından sen yanında olsan böyle olmazdı. Hadi kalk, nerdeysen gel eve. Kız daha çok mahvolmasın!"
"Gelemem Selin."
"Efendim? Sen ne diyorsun Mert?"
"Duydun işte ne dediğimi. Damlaya iyi bakın. Ben gelemiyorum. Üzülmesin Damlam."
"Bir dakika Mert. Damlaya bu dediklerini sen söylemelisin."
Telefonu sanırım Damlanın bulunduğu banyoya götürdü. Kapıyı tıklama sesi geldi ve Damlanın o aklımdan hiç çıkmayan sesini duydum.
"Mert.."
"Damlam,hoşçakal. Geçmişimle seni üzemem."
Selam arkadaşlar. Bölümü Nasıl buldunuz. Multideki şarkı bölümü yazarken dinlediğim şarkı,sizde okurken dinleyebilirsiniz. Olabildiğince uzun yazdım. İyi okumalar

Psikopat Aşık(Düzenleniyor!!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin