Biraz sonra evin arka tarafındaki kırık taşların üzerinden atlayarak Caner geldi. Beni görmemişti ya da gördüyse de seçememişti. Tepki vermedi, ama hemen arkasından gelen o kızıl saçlı kız beni görür görmez gözlerime kilitlendi. Bir an için zaman dursa da çok geçmeden arkasına bile bakmadan kaçmaya başladı.
Böyle bir tepki beklemediğim için kitlenip kalmıştım. Çabuk karar vermem gerektiğini biliyor ama yine de bi bok yapamıyordum. Kaybedecek bi şeyim yoktu, ama kazanacak bir geçmişim vardı.
Bu bilinçle fırladım Aslı'nın arkasından.
Caner'in müşterilerinden birinin "polis lan bu, kaçın" diye bağırması o an şansın yanımda olduğunu gösteriyordu. Hepsi bi yana dağılmıştı çil yavrusu gibi. Aralarında beni tanıyan tek kişi Caner'di. Haliyle o kaçmamış, aksine beni kovalamaya başlamıştı.
Arkama dönüp bakmasam da ayak seslerini duyabiliyordum. Ben Aslı'yı, Caner ise beni kovalıyordu. Önce ben Aslı'yı yakalarsam ne yapacağımı henüz bilmiyordum ama önce Caner beni yakalarsa beni sikeceği kesin gibi bi şeydi. Hem bu yüzden hem de Aslı'yı yakalayabilmek için can havliyle koşuyordum.
Az ilerdeki sokağın köşesinden döndü Aslı. Bi kaç saniye sonra aynı köşeyi ben de döndüm, ama döndüğümde göremedim Aslı'yı. Kimse yoktu. Sokak bomboştu. Arkamı duvara dayayıp sağıma soluma bakındım bir umut, ama göremedim kimseyi.
Caner'in sesi artık daha yakından geliyordu. Çaresizce olacakları bekliyor ama gözlerim hala bir anda ortadan kaybolan Aslı'yı arıyordu.
Derken bir el hızlıca çekti beni. Ne olduğunu bile anlamadan yüz yüze geldik Aslı'yla. Bağırmaya ya da konuşmaya çalışmasam da eliyle ağzımı kapatıyor, sessizce "sus" diyordu bana. Dediği gibi yaptım. Hiç bir tepki veremedim. Caner'in yaklaşan adımları biraz sonra uzaklaşmaya başlamıştı. Bizi saklandığımız yerde göremeyip sokağın ucuna doğru koşmaya devam ediyordu.
Aslı usul usul indirdi ellerini. Vücudum korkudan ve heyecandan titriyordu. Hayatımda ilk defa bu kadar gergin hissediyordum kendimi.
Bir süre kaldık öylece. Zaman durmuştu sanki. Tanıdığıma emin olduğum ama kim olduğunu bilmediğim bu kızıl saçlı kızın gözlerine hapsolmuştum.
- Sen... kimsin sen..? diyebildim.
- Ali git burdan. dedi ifadesiz bi şekilde.
- Bana kim olduğunu söyle. dedim.
- Ali yalvarırım git, Caner gelir birazdan, yalvarırım. dedi Aslı.
Gözlerinde acı vardı.
- Kimsin sen? dedim tekrar.
- Sakın peşimden gelme. diyerek uzaklaşmaya çalıştı.
Kolundan tuttum sıkıca. Aradığım cevapları almadan gitmeyecektim.
Üzerimdeki gerginliği hemen atmış artık sinirlenmeye başlamıştım. Canını acıtırcasına sıktım kolunu.
- Kimsin sen? dedim sesimi yükselterek.
- Caner'in sevgilisiyim. dedi donuk bir biçimde.
- Adımı nerden biliyorsun? dedim.
- Çağdaş'tan öğrendim. dedi.
Ama yalan söylediği o kadar belliydi ki inanmak için aptal olmak gerekirdi.
Çağdaş'ların evinin kapısında, onun beni ilk gördüğünde yaptığı hareketin aynısını ben ona yaptım bu sefer. Elimi usulca kaldırdım havaya ve parmak uçlarımla dokundum yüzüne. Önce alnında, sonra yanaklarında ve sonra dudaklarında gezdirdim elimi. Ben hatırlamıyordum ama sanki elim hatırlıyor gibiydi bu çizgileri. Belki bu hareketime tepki vermese o an siktir olup giderdim, bilmiyorum ama tepki verdi. Deminden beri donuk donuk konuşan Aslı'nın bir anda gözleri doldu. Ağlamadı kız gibi ama parlamaya başladı gözleri.
Sonra saçlarına dokundum yavaşça. Acı çekiyordu. Acı çektiriyordum ama garip bi şekilde buna izin veriyordu. Sanki beni özlemiş gibiydi.
- Sana daha önce dokundum mu? dedim.
- Ali yapma. dedi.
- Sevmiş olabilir miyim seni daha önce? dedim.
- Ali sus ve git, nolursun git Ali. dedi.
Söylediği her cümlede biraz daha yalvarıyordu. O mu benle oynuyordu, ben mi onla henüz bilmiyordum ama bir oyunun içinde olduğumuz çok açıktı.
Ellerimde tuttuğum saçlarını kokladım eğilerek.
Pis kokuyordu, sokak kokuyordu, toz kokuyordu ama asla yabancı kokmuyordu....
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Ali
General FictionHiç tanımadığın bir kadını sevebilir misin? Ya daha önce sevdiysen... Ya dokunabilir misin ona? Ya daha önce hissettiysen...