Bölüm 2

52 24 28
                                    

Diyelim ki seni önemsemeyen birini çok seviyorsun. Diyelim ki, o kadar çok seviyorsun ki, onun için büyük fedakarlıklar yapabilirsin. Bütün bunları biliyor ve seni önemsemiyor. Mesela; senin değer verdiğin hiçbir şeye, o değer vermiyor. Senin göze aldığın hiçbir şeyi göze almıyor ya da daha net yazmak gerekirse, bir pısırık olmayı tercih ediyor. Ama; sen her şeye rağmen çok seviyor ve vazgeçmiyorsun. Onun için mücadele ediyor ve bu mücadeleyi sonuna kadar vermek istiyorsun. Çünkü; sen onu istiyorsun. Her şey onunla olsun istiyorsun. Ona bir ulaşsan, her şey güzel olacak. Güzel olacak sanıyorsun değil mi? Yanılıyorsun... Seni önemsemeyen birini çok sevip, onun için mücadele etsen ve bunun sonunda onu kazansan bile, senin için hiçbir şey güzel olmayacak. Çünkü; o insan, kendi sorumluluklarını senin omuzluyor olmana alışmış olacak. Evlendiğinde de yine aynı şekilde sorumsuz biri olup, seni önemsememeye devam edecek. Bir müddet sonra acı çekmeye başlayacaksın. Çünkü; güzel sevilmediğinin defalarca farkına varacaksın. Mesela; çoluğun çocuğun olacak, bir de fark edeceksin ki, o sadece seni değil; onları bile önemsemiyor. Ve yine fark edeceksin ki, yaşadığın bir aşk değil; tek taraflı bir sevgi. Her şeyi bir kenara bırak. Aşkı, sevgiyi... Bir kenara bırak. O insanla huzurun olmadıktan sonra nasıl yaşayacaksın? Yaşadın diyelim, sen buna yaşamak diyebilecek misin? Seni önemsemeyen, kendi sorumluluklarını sürekli senin üzerine yıkan, güzel şeyleri görüp, bunlara değer vermeyi bilmeyen, senin için fedakarlıklarda bulunmayan ve korkak olan kimse için çaba sarf etme. Çünkü; o senin olsa da olmasa da; sonu hep aynı yere çıkar. Acıya... Sonra acılar büyür çocuk. Dağ olur. Ölür ölür dirilirsin. Ve fark edersin ki, aşkı yanlış bir insanda eksik yaşamışsın. Ömrün boyunca karşına çıkar bu eksiklik. O eksildiğin yerden yaralanırsın. O eksildiğin yerden, hep canın acır. Dedim ya acılar büyür, kanatır; sen küçük kalsan bile...

Evet ben bunların hepsinin farkındaydım. Ama gönlüme söz geçiremiyordum. Bir gün kaçsam ikinci gün yine görüyordum. Mutlaka karşıma çıkıyordu. Hiç olmadı sosyal medya hesaplarına gözüm kayıyordu. çok zorunda kalmadıkça sınıftan dışarı çıkmama kararı almıştım. Buse tam on yedi dakika önce tost almaya gitmişti. Merdivenlerden onun seslerini duyabiliyordum. Muhtemelen yine bir kavga çıkmıştı. Ben tam onu savunmaya gidecekken  gürültüyle sınıfa girdi. yanında dokuzlardan iki kız vardı. Üstüne de okullar arası düzenlenen yarışmanın tişörtlerini giymişti. Bağırarak tezahürat yapıyorlardı. Kendilerinden geçmiş bir halleri vardı. Artık iyice yorulduklarında durdular. Yanındaki kızlarla garip bir şekilde tokalaştıktan sonra kızlar sınıftan çıktılar.

"Buse sakın bana o saçma sapan yarışmaya girdiğini söyleme."

"Saçmalama. Elbette hayır. Sen girdin tatlım."

Son kelimesiyle dehşete düşmüştüm. Yarışmanın neredeyse tamamı sayısal ağırlıklıydı.

"Ne yaptın pardon? Bana sormadan beni sayısal ağırlıklı bir yarışmaya mı kaydettin? 

"Ya bir sor bakalım neden nasıl niçin diye? Senin bu zeki kardeşin seni Osman'ın takımına aldırdı birtanem."

Sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim. Osman bunu duyunca kırmızı görmüş boğaya döneceğine emindim. Benden kurtulmaya çalıştıkça daha çok yakasına yapışıyordum. Bu durumda Buse'ye kızmaya hakkım yoktu. O da benim iyiliğim için uğraşıyordu. Derse gelen öğretmenle yerlerimize geçtik. Ne yapacağımı bilmiyordum. Beynim bu yarışmadan hemen şimdi çıkmamı, kalbim ise bu yarışmada kalıp peşinden koşmamı söylüyordu. Evet çok geç olmadan bu yarışmadan ayrılmalıydım. Hemen bu teneffüs. 

Zilin çalmasıyla koşarak merdivenlerden indim. Kararımı değiştirmeden bu işi bitirmeliydim. Osman tam karşımdan bana doğru geliyordu. Buda duyduğunu fazlasıyla kanıtlıyordu. Tam önümde durdu. Elindeki koliyi kucağıma resmen çarparak koydu.

ERÇİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin