"Bana soğanı verebilir misin? Tamam, bak, bıçağı böyle tutarsan ellerini kesmezsin, hem hızlı da olursun. Gördün mü?"
Yüzümde gülümseme ile kafamı kaldırdığımda öğrencim yanı başımda dersini pür dikkat dinliyordu. İşin tuhafı ben aylaklık yapar sanıyordum ama o gerçek anlamda beni dinleyip, öğreniyordu. Hatta kendi de deneyip yapıp yapamadığına bakıyordu. Ümit Beye iki tabak götürecektik görünüşe göre.
"Zeynep ben senin gibi yapamıyorum. Kaçıyor elimden."
"Soğan mı kaçan?" Ciddi misin der gibi yüzüme bakıyor.
"Evet. Bir arada tutmak hakkında hiçbir şey söylemedin. Hep dağılıyorlar." İçten kahkaham tüm mutfağımı doldurdu. Karşımda mızmızlanan Yiğit'e bakıp işin ciddiyetini anlayıp yanına gittim.
"Çekil kenara. Bak, böyle bir elinle bir arada tutacaksın, bir yandan da parmak uçlarınla dağılmalarını önleyeceksin ve keseceksin." Bir iki kesiği örnek olarak da attım ama ensemde nefesini hissedince dikkatimi kaybettim.
Gülmeye başladı ve yüzünde kalan tebessümle yorum yapmayı da unutmadı. "Bak demek ki tecrübeli bile olsan dış etkenlerle sende yapamayabiliyormuşsun."
Pis Yiğit.
"Hiç de bir kere. Yemek yaparken senin gibi dış etkenler her zaman olmuyor. Hem benim şaşırmam için yapmışsın. Çok kötüsün." Sonrasında hiç beklemediğim bir şey oldu.
Ellerini belime atıp kafasını boynuma götürdü. Öylece kaldım. "Ben her zaman tam da burada olup senin dikkatinin tek odağı olmak istiyorum. Olmaz mı?"
"Yiğit, lütfen. İçeride önemli bir misafirim var. Sen getirdin hani." Bu durumda onlara yakalanmayı hayal dahi edemiyordum.
"Bir dakikalığına, Zeynep. Sadece bir dakikalığına unut onları. Bize izin ver. Lütfen." Sesinde anlatamadığım bir şey vardı. Ona sarılmamı istemiyordu, buna ihtiyaç duyuyor gibiydi. Onun beni sahiplendiği gibi benimde onu sahiplenmemi istiyordu.
Sadece bir dakikalığına Zeynep.Yanlarımda duran ellerimi kaldırıp boynuna doladım. Böylece yine dans ettiğimiz zamanki gibi bir olmuştuk. O an gibi bu anı da sevmiştim.
Kokusunu özgürce içime çektim. Burada olduğu için mutluydum. Korkusuzca, çekinmeden istediğini yaşayabildiği, yaşatabildiği için mutluydum. Elleri belimde olduğu için mutluydum.
"Buna alışabilirim ama alışmak fikri korkutucu." Ellerini daha da sıkıştırdı.
"Sana söz veriyorum bir adım dahi gitmeyeceğim. Tam burada," Bir kez daha boynumu kokladı. "Bu kokuda olacağım. Sakın korkma."O an bana verilen sözleri sildim aklımdan. Başka kokuları unuttum. Bu yeni koku bana iyi gelecekti. Buralar hep böyle kokmalıydı belki de. Ellerimi çözüp bizi şu anlık ayırdım. Tam gözlerinin içine baktım.
"Eğer gidersen bil ki bıçağı çok iyi kullanırım." Artık beraber gülüyorduk. "İşte şimdi korkma sırası bende."
"İçeride adamı oyalayacağım diye her şeyi yaptım, çifte kumrular burada başka işlerle meşgul. Romantik olmanın sırası mı?"
Tabii Aslı durur mu?
En can alıcı yerde bastı bizi.
"Ne zamandır oradasın sen?" Bana sanki bu beni niye ilgilendiriyormuş dercesine bakıp Yiğit'in kulağına bir şeyler söyledi. Gözleri şaşkınlıkla büyürken "Aa, o sen miydin yani?" dedi.
Olayın tek fransızı bense boş boş onlara bakıyordum. "Teşekkür hediyesi falan almak istersen numaramı biliyorsun." dedi, bana da göz kırpıp gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HADİ BENİ İNANDIR!
Roman pour AdolescentsHayallerimizden özgürlüğü adına vazgeçmiş. Gezip göreceği onca yer varken hayatı erteleyemezmiş. Bize olan inancı hiç bitmemiş de bizi sadece ertelemiş. Yedi yıl sonra tek açıklaması bunlardı ve ben bir merak uğruna gidip dinlemiştim. Ben bir belki...