Giriş

1 0 0
                                    

-' Kızım hadi kalk artık. Yine ben hazırladım kahvaltıyı. Hani bu sefer sen hazırlıyodun. İyice yalancı bişey oldun valla.' Dedi babam hafiften sitemli bi şekilde.
- ' Niye böyle erken kalktın ki saat daha 8 buçuk. Ben sen daha yatarsın diye umuyordum.' Diye seslendim. Hem doğru düzgün uyumayıp hem de böyle erken kalkması bi garibime gidiyo aslında.
-'İsim var bugün o yüzden erken kalktım. Dedim şimdi ben hazırlamazsam sen bişey yemezsin. Aksama kadar aç dolaşırsın.' Dedi. Beni benden iyi tanıyordu babam. Bazen ben bile anlamazken o anlardı ne hastalığım olduğunu.
-'Ne yapayım? Tek başıma yemek yemeyi sevmiyorum.'
-'Aslında senle bişey konuşmam gerek. Hazırlan gel kahvaltıya.' Dedi. Odadan çıktı. Gerildim. Bu konuşmaların sonu hep kötüydü çünkü. Üzerimi değiştirdim. Yüzümü yıkarken aklıma benle ne konuşacağını tahmin edebiliyordum.
Aynaya baktım yüzüm yorgundu. İçimde bir huzursuzluk oluştu. Biri bana ne zaman 'senle bişey konuşmak istiyorum bişey sorabilir miyim' diye konuşsa hemen gerilirdim. Aşağı indim. Sevdiğim omletten yapmış babam. Bu demektir ki gerilmekte haklıymışım ki benim sevdiğim şeylerden yapmış.
-'Omlet yapmışsın. ' dedim yarım bir gülüşle.
-' Evet sevdiğin gibi oldu tam ' dedi. Ben çatır çutur yemeye başladım. Gerginken hiç iştahım kesilmezdi.
-' Artık konuşacak mısın ? 'Dedim ağzım doluyken. Bunu yapmama sinir olurdu.
-' Tamam. Konuya birden giriyorum öyleyse. Gidiyorum bi süreliğine.' Dedi. Tam da tahmin ettiğim gibi işte. Yine gidişler burdan da gidiyorduk. Ama bi saniye ne demişti. 'Gidiyorum!!' Yanlış anlamış olmalıydı.
-' Doğru mu duydum ? Gidiyorum mu dedin ? ' dedim sinirden gülerek. Böyle sakin oturuyor olması ayrıca da sinirimi bozmuştu.
-'Evet doğru duydun. Gidiyorum ama uzun süreliğine değil 10-15 gün kadar.' dedi.
-' Neden gidiyorsun, nereye gidiyorsun, beni neden götürmüyorsun ? ' diye sordum.
-' Ne zamandan beri soru soruyorsun ?. Dedi
-' Baba ben 20 yaşındayım 10 yaşımdan beri senle gitmediğimiz ülke şehir kalmadı. Ama şu ana kadar hiç beni götürmediğin yalnız gittiğin bir yer de olmadı. Tamam soru sormamam konusunda bir anlaşmamız var. Ve zaten sana nereye gidiyoruz haricinde niye gidiyoruz gitmeyelim de demedim. Ama bunu sormak istiyorum neden yalnız gidiyorsun ?' dedim. Yüzüme uzun uzun baktı. Bakışlarından veya yüz hatlarından birseyler çıkarmak için inceliyorum. Ama hislerini o kadar iyi saklıyor ki yüzünden ne düşündüğünü görmek imkansız. Ama onun şu an benim beynimin en ücra yerlerindeki düşüncelerimi bile okuduğunu hissedebiliyorum.
-' Uzun süre kalmayacağım merak etme. ' dedi yalnızca.
-' Nereye gidiyorsun onu söyle bari ? ' dedim.
-' Kaliforniya. ' dedi. Ve ekledi
-' Niye yemiyorsun? '
-' İştahım kaçtı sağol ' dedim. Morelman sıçışlardaydım tabiri caizse. Zaten mutsuzdum bu aralar. Ablamı, ikizimi özlemiştim. Türkiye ye gitmek istiyordum. En son 1 buçuk sene önce bir aylığına gitmiştim Türkiye ye. Bi de bunun üstüne yalnız kalacağımı eklersek kafayı yememek içten bile değildi.
-' Suratını biraz daha asarsan yere değecek. ' dedi gülmeye çalışarak. Biraz daha astım suratımı inadına.
-' Hem yalnız değilsin ki kurt var at var hani onlar en yakın arkadaşındı? ' dedi.
-' Nerde ki kurt ?'dedim.
-' Kurt olmanın özelliği budur özgürsündür. O an canın nerde olmak istiyorsa orda olursun. O yüzden tasma takıp gezdiremezsin.' dedi. Gerçekten de öyleydi. Kurt'un adı Aikiak. Ama genelde adıyla seslenmezdik. 1 buçuk yıldır bizimle beraber yaşıyor. Ve bizden ayrılacak gibi de görünmüyor. Yaşlı bi bilge edasıyla bakar herzaman. Beni dinler ve sanki beni teselli ederdi. Benim pek arkadaşım yoktu yani hiç arkadaşım yok denilebilir. Ama kurt gerçekten iyi bir dost benim için. Birde atımız var. O babamın gözdesidir.
-' Ne zaman gidiyorsun peki bugün mü? '
-' Hayır , bugün şehre inmem gerek yarın sabah gidiyorum.'
-' Tamam.' dedim ve kalktım başım feci ağrıyordu.
-' Bişey istiyor musun alış veriş de yapacağım. İstersen beraber gidelim.'
-'Dolabın üstünde liste asılı. Sen alırsın ben gelmek istemiyorum.' Dedim. Babam bişey diyecek oldu ama sustu sadece tamam diyebildi.
Yediklerimizi kaldırdım. Sonra kurt a bakmak için dışarı çıktım. Etrafta görünmüyordu. Dışarı çok sessizdi. Ormanın içindeydi evimiz zaten. Küçük iki katlı 3 odalı verandalı klasik amerikan evlerindendi. Bu şirin evin yanında atın ve bazı eşyaların olduğu ahır vardı. Hava hep aynıydı burda. Ne sıcak ne soğuk. Genelde bulutlu olurdu bundan dolayı yağmurda yağardı ara sıra. Güneşli günler de pek sık görülmezdi.
Burası Portland ın şehre uzak bi kasabasıydı.
Kurt bizimle yaşıyordu ama onu beslemiyorduk. Çünkü kendisi avlanırdı ve bizim verdiklerimizi de yemezdi. Sanki evde yaşayan bir insan gibiydi Aikiak. İstediği zaman gelir istediği zaman gider isterse bizle film izlerdi. Dolaşmaya çıktığımız zaman daha korumacı ve hırçın oluyordu. Çünkü vahşiydi. Bizle iyi geçiniyo olması evcil olduğu anlamına gelmiyordu. Hatta kasabaya indiğim birgün evde kal dediğim halde peşime takılıp gelmişti. Yanımızdan geçerken bize bakan insanlara hırlıyordu. Bi adam yardıma ihtiyacım olup olmadığını sormak için bana yaklaştığında adamı parcalayaktı .Tasma türü bişey asla taktırmadığı için onu çekip durduramamıştım. Ta ki ben adamın önüne atlayana kadar. Gözlerinin içine bakıp biraz sakinlestrince adama gitmesini söyledim. Sonra işimi bile halledemeden eve geri döndüm. En iyi dostum beni herkesten korurdu. Babamla kavga ettiğimizde bizi dikkatle izlerdi. Babam bana sesini yükselttiğinde babama hırlardı. Ama babama saygı duyuyor gibiydi. Bana sıkıntı çıkarırdı bazen dediğimi yapmazdı. Ama babam onun gözlerinin içine bakarak yapmasını gerektiğini söylerdi. Kurt da bunu anlardı. Ve bunu hep kıskanmışımdır.
Aikiak gelmişti sonunda. Ağzının etrafında ve dişlerinde kan vardı. Siyah beyaz tüyleri kırmızı olmuştu. Aynı zamanda ıslanmıştı. Çok büyüktü kurt. Boyum 1.74 ve Kurt nerdeyse benim belime kadar geliyordu. Dışarıdan onu gören bir insanın korkmaması mümkün değildi. -' Bu ne hal böyle nerelerdesin.' dedim severek. Tüyleri ıslak olduğu için kendini titretti. Doğal olarak beni de ıslattı. Eve geri döndüm Aikiak peşimdeydi. Ablamı aradım. İki kez çaldı. Sonra açıldı.
-' Alo ' dedi. Nedense bi anda duygusallastim ağlamak üzereydim sesini duyunca ne kadar ozledigimi anladım. Cevap veremedim bi süre.
-' Hilal ? Kuzum bi ses ver.
-' Abla nasılsın?' Diye sordum. Ablamın adı Misli. Adı gibi kendi de değişiktir.
-' İyiyim sen nasılsın ; sesin neden kötü geliyor ? '
-' İyiyim ya bi sıkıntı yok sizi özledim sadece.
-' Bizde seni özledik. Hatta Tayfun yanımda veriyim mi telefona ?' dedi. Onun sesini duyarsam ağlardım. Çünkü ikizimi 1 yılı aşkındır görmüyordum.
-'Olur ver bi sesini duyayim.'
-' İkizim? ' dedi. Onun da sesi titredi ben ağlayarak konuşmaya başlamıştım.
-' Tayfun seni çok özledim. ' diyebildim. Hıçkırık seslerim duyuluyordu. O da ağlamaya başladı.
-'Bende özledim.' Dedi başka bişey diyemedi. Daha konuşacak halim kalmamıştı.
-' Kapatalım ' dedim. Sesim zar zor çıktı. Tamam dedi hemen kapattım.
Yatağa yattım bağıra bağıra ağlıyordum. Kurt geldi ayağımın dibine yattı kafasını bacağıma yasladı. Ağlarken kendimi kilometrelerce koşmuş gibi yorgun hissediyordum.

****

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 28, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GÖZDEN UZAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin