BU GECE YANARAK ÖLECEKSİN MERAN

132 15 16
                                    

Hâlâ Şahın kollarında olduğumu farkettiğimde ellerimi omzuna yerleştirip onu ittirdim. Bir milim dahi oynamamıştı. Kaşlarımı çatıp ona öldürücü  bakışlarımdan gönderdim.

"Senin derdin ne" diye bağırdım. Neymiş efendim zekamı test ediyormuş (!)

Kolumu sertçe sıktıktan sonra tısladı.
"Bana bir daha sakın bağırma! Duydun mu beni" dedi. Yutkundum.

Burnunu saçlarıma gömdükten sonra derin bir nefes aldı. O nefes aldıkça benim nefesim kesiliyordu, o nefes aldıkça yanıyordum.

Dudakları boynuma gelince nefesimi tuttum. Bana neden bu kadar yakındı ve lanet olsun ki neden ben yanıyordum.
Kesin hava sıcak olduğu içindi, yoksa neden olacak?

"Aramızdaki şeyi görmüyor musun Meran" dedi. Hızlı hızlı nefes alıyordu.

Aramızda ne vardı ki?

Yüzünü yüzüme yanaştırıp dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Normal şartlarda onu itmem gerekirdi ama ben nedense beni öpmesini istiyordum. Delirmiş miydim yoksa(!)

Dudaklarını öpecek kadar yakınıma getirdiğinde nefesimi tuttum. Kalbim göğüs kafesimi delecek gibi atarken geri çekildi. Ne yani öpmeyecek miydi(!)

Ellerimi tekrardan omuzlarına yerleştirip onu ittim. Gözlerim dolarken
"Senden korkmuyorum Şah" diye tısladım.

"Bu gece öleceksin Meran... Yanarak öleceksin" dediğinde arkamı bile dönmeden yoluma devam ettim.

Yanarak ölecekmişim! Ne yapacaktı? Gelip evimi mi yakacaktı(!)

Sınıfa girip handeyle Atalay'ın yanına gidip oturdum.

Atalay kolumu sıkıp "hemen konuş" diye tısladı. Kaşlarımı çattıktan sonra kolumu sertçe ellerinden çektim.

"Derdiniz ne sizin" diye bağırdım.

"Asıl sizin derdiniz ne? Ne işin var o şerefsizle" diye bağırdı.

"O şerefsiz değil" dedim. Bir dakika bir dakika neden onu koruyordum ki? Az önce yaptığı şerefsizlik değil miydi?

Bu sefer Atalay yerine Hande konuştu.

"Ne zamandan beri erkekleri şerefsiz olarak görmüyorsun?" dedi. İşte şimdi...

"Tamam şerefsiz olabilir ama olmayabilirde tamam mı" dedim savunmaya geçip.

"Ondan uzak durman gerekiyor Elis" diyen Atalaya güldüm. Neden?

"Tamam" dedim. Hande ağzındaki baklayı çıkarıp
"Az önce nereye gittiniz? Ne oldu?" diye sordu.

"Beni karanlık bir odaya hapsetti. Bende bir süre sonra odanın içerisindeki diğer kapıyı bulup dışarı çıktım hepsi bu" dedim. Eğer onlara bana yakınlaştığını söylesem eminim ki Atalay Şah'ı dövmeye giderdi. Gerçi Atalayın dayak yiyip de geleceğine neredeyse emindim.

"Ben yarın yurtdışına gidiyorum kızlar. Bundan sonra ikiniz birbirinize emanetsiniz. Ama unutmayın buraya gelmem tek telefonunuza bakar. Bir alo dediniz mi burada olurum" dedi. Ona gülümsedim. Gideceği için üzülüyordum ama tek telefonumuzla gelebileceğini söylüyordu. Bu iyi olurdu.

"Hadi okuldan kaçıp sana veda partisi düzenleyelim" dedi Hande.

"Aynen" dedim Atalayın itiraz etmesine izin vermeden ayağa kalkıp çantamı sırtıma taktım.

Kısa süre sonra okulun yakınlarındaki bir bara gelmiştik. En arka taraflara oturup siparişlerimizi verdik. Hande ve Atalay viski söylerken, ben portakal suyu istemiştim. Nee? İçki içmek zararlıdır tamam mı(!)

"Keşke gitmeden önce bir yudumda olsa şu içkiden içtiğini görebilseydim" diyen Atalaya gülerek dilimi çıkardım.

Siparişlerimiz gelince pipeti ağzıma götürüp portakal suyumdan içmeye başladım.

Atalay ve Hande içkinin yanında birer sigara yakınca gözlerimi devirdim. Ne anlıyorlardı şunu içerken hiç anlamıyordum.

"Seni özleyeceğim" dedim dudaklarımı sarkıtırken. Başıyla onayladı.

"Sanırım bende sizi" deyince güldüm.

Gitmesini istemiyordum ama gitmeye mecburdu. Telefonuma gelen mesaj sesiyle telefonumu elime aldım. Kayitli olmayan bir numaraydı.

"Duvar bardan çıkıp hemen barın arka sokağına gel. Seni orada bekliyorum"

Yanlış birine mi mesaj atmıştı acaba? Öyle olsa bile duvar bardaydım. Bu tesadüf olamazdı diymi?

"Bir sorun mu var" diyen Handeye döndü bakışlarım.

Başımı yok dercesine salladım. "Ben birazdan gelirim" dedikten sonra bardan çıkıp arka sokağa girdim. Sokak boştu. Biraz daha ilerleyince kolumdan çekilip duvara yasladı biri beni ve sonra eliyle ağzımı kapatıp "şşşssshhh" dedi. Gözlerimi yana çevirip kim olduğunu görmeye çalıştım. Şah!

Eli ağzımdayken konuşmaya çalışmam başarısızlıkla sonuçlanınca elini çekti.

Onu duvara ittirip bağırdım "senin derdin ne haa?"

"Sana kaç kere daha bana bağırmaman gerektiğini söyleyeceğim" diye tısladı.
Omuz silktim. "Beni sinir etmesen zaten bağırmam. İnsan gibi neden davranmıyorsun" dedim gözlerine meydan okurcasına bakarken. Biran dudağının kenarı havaya kalksada hemen düzeldi.

"Gel benimle. Gitmemiz gereken bir yer var" dedikten sonra bileğimden çekiştirmeye başladı.

"Seninle gelmek istemiyorum. Bırakır mısın beni, arkadaşlarım beni bekliyor" desemde hiçbir şey demeden ilerlemeye devam etti. Bir süre kolunda çırpınsamda kurtulamayacağımı anladığımda oflayıp kaderime razı gelerek beni sürüklediği yere kadar sessizce gittim.

Bir teknenin önünde durduğumuzda tekneye atlayıp bana elini uzattı. Gözlerimi devirip elini es geçerek tekneye bindim. Ne yani? Sahil turuna mı çıkıyorduk?

Acaba nereye gidiyorlar? Sahil turuna mi çıkıyorlar yoksa Şahın testlerinden biri mi bu da?

Lütfen fikirlerinizi yazın. Bölümü nasıl buldunuz?

ŞAHMERAN #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin