Sayk, beni yanına çağırmıştı. Ölümüme kendi ellerimle gidiyordum. Onun yanına giderek, rütbeliden uzaklaşıyordum... Bunun bir çıkar yolu yok muydu? Zaten tükeniyordum, bunu uzatmanın ne anlamı vardı ki?..
"... Seni sadece Emrah'ın hatırı için hayatta bıraktım. Şimdi de onun hatırı için öyle yapacağım..."
"Ne demek istiyorsan açıkça söyle!"
"Sakin ol! Sana sesimi yükseltmediğim için bu, sesini yükselteceğin anlamına gelmez!"
"Sayk, tamam. Ne söyleyeceksen söyle." dedi Charles.
"Onu, bana savunma!"
Charles, bu lafın üzerine bana baktı, sonrada bir şey söylemedi.
"Bana bak, seni bir yere göndereceğim. Başının çaresine bakarsın artık! Bununla da ben uğraşmayayım. Aşağı in. Charles, onu aşağı indir. Asker onu götürecek."
••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Charles ile birlikte aşağı indik.
"Damla, buraya gel." bunu sessizce söylemişti. Merdivenin altındaki bir yere çağırdı, gittim.
"Damla, Sayk sana para mara vermez. Al bunu. Nereye götürüleceğini bilmiyorum ama bu para işine yarayabilir. Ülkene dönebilirsin belki." söylediklerine o kadar çok sevindim ki... Ülkeme dönmek... Türkiye'ye...
Parayı elime aldım ve yürümeye başladık.
"Sakla o parayı."
Parayı, bir yerlerime sakladıktan sonra arabaya bindim. Ben Charles'a, Charles bana bakıyordu. Bana çok yardımı dokunmuştu. Tanıdığım en iyi askerlerden biriydi. Gülümsedi, gülümsedim...
Bir asker yanıma geldi ve gözlerimi bir bezle bağladı.
"Asker, niye gözlerini bağladın?"
"Komutanım, Komutan Sayk böyle istedi."
"Nedenmiş o?"
"Her türlü ihtimale karşı..."
"Tamam."
Gözlerim bağlıydı ve asker, aracın kapısını kapattı.
Yoldaydık ve askerler tek kelime dâhi etmiyorlardı.
Aklıma Yağmur geldi. Acaba Türkiye'de midir? Umarım oradadır.
Ne yapacağımı bilmiyordum... Askerler beni bıraktıktan sonra özgürdüm...
Aylar sonra özgürlüğüme kavuşacaktım...
Sanırım 7-8 ay olmuştu.Türkiye'ye gittikten sonra nerede kalacaktım? Hayır, hayır! O evde asla duramam. O evde ailemle yaşadığım anılar var. Ben o eve adımımı atamam!
Çok büyük bir ikilem arasındaydım. Ailem ve rütbeli. Gitmek ve gitmemek. Halamlara gitmeseydik, tüm ailem hayatta olabilirdi. Ya da gittiğim için şanslı olabilirdim. Kimse aşkı kolay kolay bulmuyor sonuçta. Annem... Rüyama kadar gelip, onu istemediğini söylemişti. Belki de bir rüyayı bu kadar kafama takmamam lazım. Ama olmuyor işte. Konu: en sevdiklerim...Aylar sonra kıyafetlerimi değiştirmiştim. Hem de Sayk sayesinde. Kot pantolon ve bir bluz giyinmiştim.
Ne kadarlık yolum vardı bilmiyordum. Daha kaç saat böyle gidecektik? Ellerim, gözlerim bağlıydı.
Bir an elimde sıcaklık hissettim, bir asker elime bağlı olan ipleri çözüyordu. Ardından, açılan bir kapı sesi.
Hayır! Asker beni itmişti. Yere yapışmıştım. Etrafımda, bilmediğim dilde konuşan insanlar...
Hemen ellerimle, bağlı olan gözlerimi açtım. Etrafıma bakıyordum ve herkes benim başıma toplanmıştı. Konuşulanlardan hiçbir şey anlamıyordum.
Bazıları telefonla konuşuyor, bazıları benim durumumla ilgileniyor, bazıları telefonla çekiyor, bazıları da sadece izliyordu.Bir anda yere çarptığım için, sanırım başım kanıyordu. Kollarımın durumu da farksız değildi aslında.
Bir anda ambulans, polis geldi. Ambulanstan inen görevliler beni sedyeye yatırdı. Polislerde, çevredeki insanlarla konuşuyordu.
Ambulansa götürüldüm ve durumuma bakıldı. Ardından hastahaneye gitmeye başladık. Siren sesleri...
Çok korkuyordum. Sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyordum. Umarım ülkeme dönebilirdim.Hastahaneye geldikten sonra, polislerin de arkamızdan geldiğini farkettim. Konuşulanları anlamadığım için sadece gördüklerimi anlatıyorum.
Doktorlar başıma üşüştüler ve beni içeri götürdüler. Yatağa yatırıp, serum falan bağladılar. Yaralarıma pansuman yaptılar.
Hemşire bir şeyler söyledi. Bende "Seni anlamıyorum." dedim. Hemşire benim başka milletten olduğumu anladı ve gitti.Yatağın karşısında bir ayna duruyordu. Görüntüme bakılınca, korkulacak derecede olduğumu farkettim. Acayip zayıflamıştım. Zaten Sayk'ın verdiği pantolon da üzerimde durmuyordu. Fakat, hemşireler bana, bu üzerimdeki hasta kıyafetini verdiler ama o bile bana bol geliyordu.
Kapı açıldığında içeri polis girdi. Bana bir şeyler söyledi ve ben de her söylenilene Türkçe karşılık verince gittiler. Yaklaşık 10 dakika sonra polis yeniden geldi fakat yanında başka biri daha vardı.
"Merhaba." dedi.
"Sonunda, derdimi anlatabileceğim biri geldi." dedim.
Gülümsedi ve,
"Sana ne oldu? Bana anlat, bende polislere anlatacağım. Kurtulmana yardım edeceğiz. Birde, bunları kıyafetinin içinden bulmuşlar."
Eline baktığımda, Charles'in verdiği paraları gördüm ve hemen aldım. Dikkat ettim de bu paralar Türk lirasıydı. Şaşırdım. Charles bunları nereden bulmuştu acaba?
Tüm olanları tercümana anlattıktan sonra, polislerle beraber gittiler.
Bir kaç saat sonra hemşireler, bana yiyecek getirmişlerdi. Açlığa o kadar çok alışmıştım ki, yemeye çekindim. Ama hemşireler ısrarla yedirdiler.
Akşam olduğunda, hemşire ışıklatı kapatmaya geldi.
Hemşire odadan çıktıktan sonra, Charles'ın verdiği paralara baktım. Bir paranın üzerinde yazı yazıyordu. Hayır, hayır bir numara!
Eğer yarın tercüman kız gelirse, bu numarayı aratabilirdim.
Paraları geri yerine koydum ve gecenin karanlığında parlayan yıldızlara baktım.
O ne yapıyordu? Acaba ona ulaşabilir miydim?
Yaşadığımız şeyleri hatırlayarak kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)
RomanceSavaşta esir alınmak... Esir alındığı kişinin kalbine de esir düşmek... Aslında her şey aşkın gücüne bağlıydı... Bu güç, onları yaşadıkları harabeden kurtarıp mutlu bir sona sürükleyecekti...