Sevinç göz yaşları

3.9K 158 9
                                    

Gözlerimi açtığımda beyaz tavanla karşı karşıya geldim. Bu tavan bana yabancıydı. Benim odamın tavanı krem renginde biliyorum. Ah! Tabi ya hastane.

Gördüklerimin rüya olmasını çok isterdim. Ama görünen o ki değilmiş. Hala hastanedeyim. Bir dakika ya ben neden yatıyorum. En son ameliyathanenin kapısında bekliyordum. Serhat çıkacaktı. Hiç bir şeyim yok, iyiyim diyecekti. Sadece küçük bir kesikmiş diyecekti. Ben de sevinecektim. Hatta Murat'ı geri arayıp gelmemesini söyleyecektim. Mutlu bir şekilde gülerek evimize geri dönecektik. Bunların olacağından emindim ben. Neden şimdi bu aptal hastane odasında yatıyorum ki? Benim onun yanında olmam gerekiyor. Uyumam değil.

Aniden doğrulmam sonucu başıma bir ağrı saplandı. Ama şu an bu öldürücü ağrıyı düşünemezdim. Hiç bir şey düşünemezdim. Sadece onu düşünebilirdim. Sadece onu!

Hızlıca kolumdaki boruları çıkardım. Başımın ağrısı her saniye daha da şiddetleniyordu ama umursamıyordum. Sahi bu ağrının sebebi neydi ki? Kafamı bir yere mi çarpmıştım. Ya da..Hayır hayır ağrıyı düşünme! Onu düşün!

Tam kapıya ulaşmıştım ki bir kol beni çekerek sarıldı. Tabi ki de onu kokusundan tanıdım. Sevgilim gelmişti. Ama abisinin yanında durmak yerine benimle ilgileniyordu. Bunu yapmaması lazım. Benim için değil abisi için endişelenmesi lazım. Ne de olsa o kendi kanından biri. Bense sadece onun sevgilisiyim. Beni abisinden daha mı çok seviyor. Hayır hayır, başka düşüncelere dalma! Tabi ki de abisini daha çok seviyor.

Güçlükle kendimi çekerek yüzüne baktım. Gözleri kanlıydı. Yani ağlamıştı. Babamın beni zorla götürmesinin ardından onu ilk kez ağlarken görüyordum. Ve cidden görmek istemiyordum. En azından birimizin güçlü kalması lazımdı. Ki ben bunu hiç beceremiyordum. Ne kadar çabalarsam çabalayayım güçlü olamıyordum. Bir yerden sonra tutunacak dalım kalmıyordu. Kendimi yapayalnız ve çaresiz hissediyordum. Tutunduğu bütün dallar kırılmış bir zavallıya dönüşüyordum. İşte tam bugün de bu olmuştu. Güçlü kalamıyordum. Her seferinde yıkılıyordum. Bir çare bulmak için gittiğim tüm kapılar yüzüme kapanıyordu. Sanki dünyanın ortasında yapayalnız kalıyordum. Beni o yalnızlıktan kurtaracak birileri gerekiyordu. Bazen geliyorlardı. Beni çıkarmaya çalışıyorlardı. Çok uğraşıyorlardı. Ama bir sonuç alamayınca vazgeçip geri dönüyorlardı. Arkalarından ne kadar bağırsam da kulaklarını bana kapatmış oluyorlardı. Sesimi duyuramıyordum. En sonunda ben de pes edip yalnızlığımı yaşamaya devam ediyordum.

Şu günlerde iki kişi daha beni içinde kaybolduğum yalnızlıktan çıkarmaya çalışıyordu. Murat ve Serhat. İlk başta onların da yorulup gideceklerini zannediyordum. Ama onlar hiç pes etmiyorlardı. Sürekli çabalıyorlardı. Onların yılmadıklarını gördükçe ben de heyecanlanıyordum. Onlara elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyordum. Bu oyunu kazanmamıza az kalmıştı. Ben kurtulmak üzereydim. Tam da sonuca yaklaşmışken o arkasını döndü. Ve ben yine arkadan sesleniyorum. "Gidemezsin, Sonuca ulaşmadan gidemezsin, korkaklık yapıp bizi bırakamazsın" . Belki duyuyordu belki de duymuyordu. Hiç bir şey belli etmiyordu. Arkası dönük duruyordu. Ne ileri ne geri hareket etmiyordu. Belki de onu kolundan tutup döndürmemizi istiyordu.

Bana dakikalardır sorular soran Murat'a hiç cevap vermiyordum. O da sinirlenmeye başlamıştı. Belki o da kendini çaresiz hissediyordu. Gelip bende çare arıyordu. Ama bilmiyordu ki onda olmayan çare bende hiç yok.

Sorduğu son soruyu da cevapsız bırakarak beni zorla oturttuğu koltuktan kalktım.

"Buse lütfen oturur musun yeni uyandın dinlenmen gerekiyor"

"Dinlenmem gerekmiyor. O orada can çekişirken benden gelip burada yatmamı mı istiyorsun. Gidip ona yardım etmeliyiz. Ne gerekiyorsa yapmalıyız. Kan gerekiyorsa veririz. Ama burada boş boş elimiz kolumuz bağlı oturamayız"

Yeni Şehir, Yeni HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin