XIX

780 18 10
                                    

Büyük gün.
Yıllardır izini aradığım kadınla yüzleşeceğim gün.

Sabah Ivy'nin büyük yatağın sağında yattığını görerek uyandım. Dirseklerimin üzerinde destek alarak bir süre sersemce etrafı seyrettim ve ayaklarımı yataktan sarkıtarak gerindim. Ivy'nin masum yüzünü kapatan saçlarını kulağının arkasına sıkıştırarak yanağına minik bir öpücük bıraktım ve yataktan kalktım. Tren dokuz buçukta kalkıyordu, ki bu da iki saatimizin kaldığını gösteriyordu. Son kez çantamı kontrol ettim ve kahvaltıyı hazırlamak için odadan ayrıldım.

Kahvaltı için sebzeli bir omlet hazırladım ve ikiye ayırarak tabaklara paylaştırdım, ardından birer adet de tost pişirdim. Bardaklara portakal suyunu doldurdum ve masayı hazırlamayı bitirdim. Etraftaki sessizliği bozmak için mutfaktaki küçük televizyonu açtığımda karşıma sabah haberlerini sunan bir kadın çıktı. Son dakika haberi olarak verilen bir haberin başlığı bir anda ilgimi çekiverdi.

Aylardır süren arama hüzünle son buldu.

Bir an için soğuk terlerin ensemde toplandığını hissettim, öyle ki duyduğum sözcükler birbirine girmeye ve anlamsız gelmeye başladı. Bu çaresizliğin bir yan etkisi değildi; işimin yarım kalma olasılığının getirdiği bir telaştı. Asla bir şeyi yarım bırakmaktan hoşlanmazdım!

''...On dokuz yaşındaki Mirabelle Cíon'un cesedi kasaba çöplüğünde bulundu. Otopsi sonucuna göre kurbanın ağır uyuşturucu sonucu öldüğü tespit edildi ve bedeninde darp izlerine rastlandı. Dosyayı FBI'ın ele almasıyla cinayet zanlısının izleri kısa sürede sonuç verdi. Bir ay önce daha güvenilir bir hapishaneye sevk edilmek için İngiltere'ye alınan yirmi üç yaşındaki İskoçya asıllı Albert Ruttledge ülke içinde hala aranıyor. Kızının katilinin derhal bulunmasını isteyen Cíon ailesi onu bulana para ödülü vereceklerini açıkladı...''

Televizyonda çıkan hapishane fotoğrafımı görünce televizyonu açtığım gibi geri kapattım.

Siktir.

Sikeyim böyle işi!

Pekala, Albert. Sanırım farklı bir kılığa girmesi gereken kişi sen olacaksın. Derin bir nefes alarak kendimi motive etmeye çalıştım.

''Ne yapacağız?''

Ivy'nin sesini duymamla omzumun üstünden mutfak girişine döndüm. ''Plan aynı,'' dedim düz bir sesle. ''Trenle o saçma köye gideceğiz, kadının işini bitireceğiz ve sonra da ülkeyi terk edeceğiz. Ivy, eğer benimle geleceksen, emirlerime uyman gerekecek. Anlaştık mı? Ne istiyorsam onu yapacaksın. Sormak yok.''

Bana başını salladığında yarım yamalak gülümsedim. Tüm ülkenin adımdan haberdar oluşu bedenime büyük bir yük vermişti. Bu işte tamamen dikkatli olmalıydım; tek bir görmezden geliş benim de Ivy'nin da canına mal olabilirdi ve onu korumak zorundaydım. Kısa zamanım kalmıştı.

Ivy kahvaltı için teşekkür ederek masaya geçtiğinde birlikte hızlıca kahvaltı ettik. Tamamen sessizdik; sanırım ikimiz de gergindik. En azından ben daha önce hiç olmadığım kadar gergin hissediyordum. Bu lanet işi bitirmeden teslim olmayacaktım.

Kahvaltı bittiğinde masadan hızlıca kalktım. ''Benim birkaç işim var, sen de hazırlansan iyi edersin. Yarım saat sonra tren istasyonuna doğru yola çıkarız.'' Cevap beklemeden mutfaktan ayrılıp sola döndüm ve basamakları üçer beşer atlayarak merdiveni çıktım. Odama girdiğimde bavulumun içinden saç tıraş makinesini çıkardım ve banyoya girip aynanın karşısına geçtim. Bir süre kendimi izledim. Uyuşturucu almayan vücudumdan olsa gerek, günlerdir gözlerimin beyazı ortadaydı ve daha az çökük duruyorlardı. Yüzüme dağılan kabarık saçlarımı parmaklarımın arasından geçirdim ve tıraş makinesini açtım. Çıkan uğultulu cızırtı sesi kulaklarımı rahatsız etti. İşimi hızlı bitirmek için makineyi saçlarımın arasına sürükledim. Önce sakallarım, ardından saçlarım tutam tutam yere dökülürken başımın üşümeye başladığını hissettim. İşim bittiğinde başımı kapatacak bir bere buldum ve gözlerime de güneş gözlüğü taktım. Boynuma atkı dolayarak dudaklarımı ve çenemi kapatmasını sağladım. Sonbaharı bu yüzden seviyordum; süs olarak görünen bir güneş olsa da hava serin oluyordu. Üzerime bir ceket alarak çantamı omzuma asıp odadan çıktım. Aşağı indiğimde Ivy Kahve'nin mama kabını dolduruyordu. Üzerine bir palto giymişti ve hazırlanmış görünüyordu. İşini bitirip bana döndüğünde, kaşları çatıldı. ''Bir şeyler farklı görünüyor. Saçlarına ne yaptın?'' dedi anlam veremiyormuş gibi.

''Tıraş ettim,'' diyerek omuz silktim. ''Kendimi bir yumurta gibi hissediyorum; bu yüzden kafamı kapatma gereği duydum. Öyle bakma,'' deyip somurttuğumda kıkırdadı. Herhalde nasıl olup da böyle telaşlı bir zamanda espri yapabildiğime şaşırıyordu.

''Hayır hayır. İyi görünüyorsun,'' dedi gülerek.

Dudağımdaki metal halkayı dişleyerek sırıttım. ''Pekala, sanırım taksi çağırman gerekiyor.'' Bana başını salladı ve ev telefonunu eline alıp birkaç tuşlama yaparak ahizeyi kulağına dayadı.

Taksinin gelmesini beklerken beni daha dinç hale getirmesi için mutfağa gidip kendime bir kupa sütlü kahve hazırladım. Hiçbir şey o kadını elde etmeme engel olamayacaktı.

🥀Zehirli Sarmaşık ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin