23. "Yaş gözden aksa da gönülden gelir."

1.6K 93 11
                                    

Selamın Aleyküm okurcanaşklarım. İyisinizdir inşallah. Birkaç bölümdür muhteşem yorumlar alıyorum ki, iyi ki varsınız. Allah hepinizden tek tek razı olsun. Gelelim şu final konusuna. Bu kitap 60-70 bölüm olabilecek bir kurgu değil. Taş çatlasın 35 bölüm olur. Birde ikinci kitap olmayacak. Onun yerine ikinci hikayemi yazmaya devam edeceğim. Umarım anlayışla karşılarsınız. Sizleri seviyorum. Öpüldünüz. 💕

Not: Başlığı yine bir şiirden aldım. Aynı kitap. Yazarını yazmak zorunda hissettiğim için yazıyorum. Zeynep Taşan.

Mm: AMMAR

•••

"Seni yaşayacak kadar karışamadım sana, çağırdığın kadar gelebildim; sevebildiğin kadar yaşayabildim."

/Zeynep Taşan/

•••

Ammar'dan...

"Aldırmamam için tehdit  etti. Kimseye söyleyemedim. Baban. Yani öz sandığın üvey baban. Üç yıl  sonra öldü. Ya da öldürüldü. Trafik kazasıydı ama polisler cinayet  olabileceğini söylediler. Bulunamadı hiçbir şey. Dosya kapatıldı. Sonra  Demir geldi. Evlenmeye zorladı. "

Dosya kısmına takılmıştım. O dosya illaki vardı arşivlerde. Bulacaktım. Onu bulmak zorundaydım.

"Tamam." Deyip ayağa kalktım ve çıktım gittim. Annemin hastanede ablama yaptığı gibi.

Bunları öğrenmem pek bir  şey değiştirmemişti. Benim gözümde hâlâ aynıydı. Sena öz ablam. Demir  üvey babam. Ben... istenilmeyen ve tecavüz sonucu olan iğrenç bir çocuk.  Ve babam...  Bulacaktım. Sonunda ne olacağı umrumda bile değildi.  'Babam'a ne olduğunu bulacaktım. Ben... Ablamın Ammar'ıydım. Ve ablamın  Ammar'ı kafasına koyduğunu yapmadan yolundan dönen biri olmamıştı asla.  Biliyordum. Ablam uyanacak ve kapanan dosya çözülmüş şekilde tekrar  kapanacaktı.

...


Hızlıca tekrar hastaneye döndüm. Ofisten aramamışlardı. Belki de aramışlardı da benim haberim yoktu, bilmiyorum. Çok kötüydüm. Ve sinirli. Durmadan ağlıyordum. Neye sinirliydim? Ya da hangi birine. Ablamın bu hale gelmesine sebep olan Berfin'e mi, annemin olanları benden saklamasına mı bilemedim, yine. Böyle her nefes almaya çalışmamda oksijenler ok gibi batıyordu. Kafeyle hastanenin arası çok yoktu ama kafa dağıtmam gerektiğinin farkındaydım, başaramayacağımı biliyordum. Yolu uzattım. Taktım kulaklığımı, uzattığım yolu koşmaya başladım. Ayaklarımın beni taşımaya hali yokken onlara daha da yüklemem ne kadar mantıklıydı? Kendi kendime omuz silktim. Her şey çok saçma geliyordu. İmtihan olduğunun farkındaydım ama bir yerlerden kamera çıkmasını bekliyordum. Zaten nefes alamazken iyice zorlaşmıştı koşmamdan ötürü. Ayaklarım desen... Yine de durmadım. Zaten hastaneye yaklaşmıştım. İyice yüklendim.

Tam hastanenin önüne gelince ayaklarım dermanını yitirip yuvarlandım. Bahçedeki hastaların ya da hasta yakınlarının bakışlarına aldırış etmedim. Birkaç kişi yanıma gelip bana yardım etmek isteyince iyiyim dercesine kafa salladım ve kıpkırmızı gözlerimle suratımda garip duran yalandan bir tebessüm attım. Hastane kapısına yürürken -yürümeye çalışırken- nefesim düzene girmeye başlamıştı ama hala aynı acı. Bir anda nefesim dursa, ölsem bunun yanında o anki acıyı hissetmezmişim gibi geliyor. Ya da ablam bu haldeyken, onu daha fazla böyle görmek istemediğimden bu düşünce kolayıma geliyordu. Kafamı kendime gelmek için salladım. Allah'ım neler düşünmeye başladım ben, Tövbe. Ablamın olduğu kata çıktım. Gözüm Mushab'ı aradı.

Aşk-ı Aşeka (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin