Yere basan güçlü adımlar ve derin nefes alış sesleri... Tüm sokağı etkisi altına almayı başaran kasvetli, karanlık hava iç karartıcı şekilde inatla suskunları oynarken sanki oradaki tek yaşayan varlık kendisiymiş gibi telaşla koşturuyordu adam. Yaşayan yanlış bir kelime olurdu belki de. Çünkü o yaşayan bir ölüydü. Kucağındaki yeni doğmuş bebeğin aksine o tatmıştı ölümü ve az sonra bir kez daha tadacaktı. Belki yaptığı hatanın bedeli olarak öncekinin aksine acı çekecekti, belki de rütbesi elinden alınacaktı ama şu an bunların hiçbirini düşünmüyordu. Tek odaklandığı şey bulunmadan veya yakalanmadan kucağındaki emaneti teslim etmekti.
Adresi bulduğundan emin olunca adımlarını yavaşlattı ve yorgunluktan titreyen bacaklarını görmezden gelerek birkaç adım uzağındaki kapıya doğru ilerledi. Çıktığı beton basamakların sonuncusuna gelince derin bir iç çekerek kararsızlıkla baktı zile. Ardından bakışlarını kucağında kat kat battaniyeye sarılmış şekilde, her şeyden habersiz uyuyan bebeğe indirdi. Ayrılık onun için de zor olandı ama oğlunun iyiliği için vazgeçmeliydi ondan. Yavaşça uzanarak battaniyenin bir ucunu kaldırdı ve bebeğinin açığa çıkan yüzüne ufak bir buse kondurup geri çekildi. Geçirdiği her saniyenin aleyhine işlediğinin farkındaydı. Kaybedecek hiç vakti kalmamıştı. Bu nedenle elini çabuk tutarak battaniyeyi bebeğe az öncekinden daha sıkı sarmalayıp özenle mermer zemine yerleştirdi ve doğrulup zile bastı. Sonrasında vakit kaybetmeden arkasına dönüp koşarak karanlık gecenin sessizliğine karıştı. Artık hızla uzaklaşan adım sesleri duyulmaz olmuştu. Onun yerini ise terkedilmişlik duygusunu temiz kalbinde ve saf hisleriyle hisseden bebeğin ağlama sesleri almıştı...
Tiz ağlama boğucu geceye büyük bir esrar katmaya devam ederken eski ahşap kapı gıcırtıyla aralanarak bastırdı küçüğün yakarışlarını. Kapıyı açan orta yaşlı kadın az önce duyduğu ağlama sesini takip edip bakışlarını aşağı indirdi. Karşı karşıya kaldığı manzara ise onu hayrete düşürmek için yeterli olmuştu.
"Aman tanrım," diye mırıldandı şaşkınlıkla. Üzerindeki hırkasını bedenine daha sıkı doladı ve terliklerini sürüyerek birkaç adım dışarı çıkıp boş sokağa bakındı. Etrafta hiç yaşam belirtisi görünmüyordu. Bir tek nereden geldiğini ya da kimin bıraktığını bilmediği bebek vardı. Kadının bu duruma ve terk edilen miniğe içi yanarken hiç düşünmeden battaniyeye sarılmış bebeği kucağına almıştı. Ağlayan bebeği sakinleştirmek için bir yandan kucağında sallarken diğer yandan boş sokağa son bir kez göz atıp içeri geçti. Belki kadın fark edememişti sokağın köşesinde, karanlığın içinde onları izleyen adamı ama, o oğlunu bırakıp doğru seçim yaptığından emin olmadan yok olacak kadar kalpsiz bir baba değildi...
⋆🌙⋆
Can çekişen ruhların acı dolu feryatlarını uykusunun en derinlerinde işitmek istemezdi hiç bir çocuk. Onlar uyanmak bile istemeyeceği tatlı rüyalarda kaybolmayı hak ediyorlardı. Fakat herkes doğuştan şanslı olamıyordu. Tanrı Yoongi'yi bu küçük ve savunmasız yaşında başlamıştı sınamaya. Onun sınavı en zorlarından biri olacaktı lakin kimseyi inandıramayacaktı...
Üzerine üzerine gelerek resmen yakasına yapışan ve ağlayarak yardım dilenen bedenler bir kez daha sıçrayarak uyanmasına neden oldu küçük çocuğun. Ardından her gece olduğu gibi çığlık atarak ağlamaya başladı. derme çatma evin derme çatma çocuk odası, içeriye davet ettiği ay ışığının altında kabuslardan fırlama bir görsel sunarken, bozuk pencerenin engel olamadığı sonbahar rüzgarı ruhların acı çığlıkları gibi uğuldayarak odaya doluyor, yanında tül perdeyi de havalandırarak korkunun iliklere kadar hissedilmesine neden oluyordu. Daha şiddetli ağladı küçük. Annesi gelip onu kolları arasına alarak sakinleştirene kadar da susmayacak gibiydi.
Telaşla odaya giren kadın önünü görmek için ışığı yaktı ve yatağında kıvrılmış şiddetle ağlayan çocuğa baktı. Neyin onu her gece bu duruma getirdiğini çözememişti. Bir sorunu olmalıydı ama çocuğun anlattığı şeyler hiç mantıklı gelmiyordu. Anlattıkları daha çok bir korku filminin etkisinde kalmış kişilerin paranoyak düşünceleri gibiydi.
Hızla oğlunun yanına giderek yatağın boş kısmına oturdu ve küçüğü kolları arasına alıp sıkı sıkı sarıldı. Başına minik öpücükler kondurarak sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da şefkat dolu sesiyle "Ne oldu oğlum," diye mırıldanmıştı. Uzun süre ağlayan küçük çocuğun hıçkırıkları iç çekişlere dönerken, yavaşça araladığı gözlerini annesinin yüzüne çıkardı.
"Onlay çok koykunçlay anne, gitmiyoylay. Yaydım et bana diye bağıyıyoylay." Oğlunun durumuna yüreği parçalanan kadın sessiz kalmıştı anlattıklarına. Yoongi'nin neyden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Neyden etkilendiğini ya da böyle vesveseleri nereden edindiğini de bilmiyordu. Kadın Yoongi'nin, arafta kalmış can çekişen ruhları gördüğünden habersizdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❈The Puppet↠myg+pjm❈
Фанфик🌙Unutma! Hiçbir iyilik karşılık bekleyerek yapılmaz.🌙 Yayımlanma tarihi ↠15.05.2018 İthafen ↠ @Yoongi_Swag_Shuuya © Tüm hakları saklıdır