Atmosferimin içindeki yıldızım, nanelerimin arasındaki çiçeğim, sana;
Taehyung başı eğik bir güldü. Zayıf ve yaş dalı taç yapraklarını taşı(ya)maz ve başını eğdirirdi. Bir iki hasarı vardı o zayıf dalında ve kokusunu içine saklardı. Taehyung, yüzünü güneşe dönse göğe (ait olduğu yere) yıldız olarak yükselecek kadar güzel, güzel olduğu kadar buruktu.
Bu serin nisan akşamı sözlerime bu denli ani bir girişle başlamaktan pişman değilim, o tekdüze hayatımdaki en ani şeydi. Fakat en baştan başlamak gerekirse, Taehyung nanelerimin arasında açmıştı, hıçkırarak ağladığım bir nisan sabahı gökten saksıma damlamıştı.
Zaman akıp giderken uzayan boyu ve artan dalları ve dikenleri sertleşmişti, sert daldan yaş ve zayıf başka bir dal onun doğuşunun habercisiydi. Yaş dal gelişirken iki kez hasar görmüş ve hayata küsmüştü. Filizinden itibaren sahip olduğu yıldız tozları tomurcuk verdiği gün henüz güneş doğmadan günümü aydınlığa bürümüştü.
Taehyung gözlerimin önünde ölümüne yürümüştü.
(Saksımdan çıkardığı ilk yeşil parlak filizinden eser kalmamıştı. Düşmek istiyordu. Toprağın içine karışmak istiyordu -yeniden çıkmak istiyor muydu bil(e)miyorum lakin o kahverengi toprağın içindeki serinliğe özlem duyuyordu. Sanırım güneş onu biraz yakıyordu -ait olduğu yer de serindi, toprak da serin; toprağa ait olduğunu sanıyordu.)
Eğik duruşu etrafa saçtığı yıldız tozları kadar olmasa da göz alıcıydı. Gözümü alıyordu tamamiyle; o kadar ki göz yaşlarımı da alıyordu, yeşil filizi göz yaşlarımı ben uyurken su diye çalıyordu.
Taehyung kokmazdı, suyu tuzlu suydu onun -tuzlu su kokuyu dağıtmazdı.
(Yaraları iki taneydi ve onlara iki yara bandı yapıştırmıştım. Yapraklarından silinen yıldız tozları kaybolmayı bırakmıştı lakin eğik başı kaldıramamıştım.
Kanmıştım; taç yapraklarında parıldayan damarlarına aldanmıştım, pastel tonlarının en yumuşak renginde paklanmış ve Taehyung'a fena halde kanmıştım.
Ben, Jeongguk, ona iyi gelmek adına dikenlerini koparmıştım.)
Taehyung başı eğik bir güldü, taç yaprakları renk değiştirirdi sürekli. Pastel tonlarından ve parıldayan damarlarından vazgeçmeden renk değiştirirdi. Güzeldi, dikenlerini sevmezdi. "Güzelim." demezdi, "Diğer çiçekler daha güzel." derdi.
"Dikenleri yok onların, bak."
Tek sorun dikenleriydi. Dikenleri olmasa belki de başını eğmeyecekti.Bir gece Taehyung uyurken onun dikenlerini kesmiştim -dikenlerin onu mutsuz kıldığına o denli inanmıştım ki bir çırpıda dallarındaki tüm dikenleri kesmiştim.
(Taehyung'un saçları baldı, gözleri toprak kadar kahveydi. Gözleri dilimi yakar, saçları karnıma kıyının ilk dalgasını çarptırırdı. Dikenleri dalgaların kıvrımındaydı.)
Sabahına acı serzinişlerle uyanmıştım, Taehyung başını eğmemişti. Çok güzeldi, öyle güzeldi ki acı tüm bedenimi ele geçirdi. "Güzelim." dememişti. "Gidiyorum ben Jeongguk." demişti.
Ait olduğu yere yükselecekti, Taehyung hıçkırarak ağladığım bir nisan sabahı uzay boşluğundan saksıma girmişti. Yıldız tozları bir araya gelirken bana gülümsemişti, Tanrım.
"Söylemek isterim ki, çok güzeldi senin saksında olmak." demişti.
"Güneş çok yakıyordu canımı, teşekkür ederim gitmeme izin verdiğin için." demişti.Taehyung başı eğik bir güldü, atmosferimin dışına ait yıldızdı ve nanelerimin arasında var olmuştu. Güneş onu çok yakıyordu ve gitmesi gerekiyordu.
Bir nisan sabahıydı, dolunay göğe güneşin yanına sığmıştı, nanelerimin arası boştu -Taehyung gitmişti. O günün akşamı gökten inmeyen dolunayın yanına bir yıldız konmuştu. Taehyung göğe çok güzel oturmuştu.
Bu serin nisan akşamı parmaklarımın arasında tuttuğum kalem ve sıcak kokusu odama yayılmış siyah çayım gözlerimi buğularken, tekdüze hayatımın en ani olayını noktalamak isterim.
Ve söylemeliyim ki, Taehyung penceremden görünen göğe yanına bazen güneşi bazen ayı katarak çok güzel kurulmuştu.
| hazel için yeniden sizlerle
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir çiçeği sevmekle ilgili | taekook
FanfictionHıçkırarak ağlıyordum, saksıma düştün arkanda sürüklediğin yıldız tozuyla.