...Onunla birebir konuştuğum ilk an serin bir mayıs akşamı, bir spor okulunun klasik tenis bölümü toplantısı çıkışıydı. Saat epey geç olmuştu ve buna rağmen gökyüzündeki mora çalan mavi tonlarının arasında, fırça darbeleri gibi uzanan kızıllıklar vardı. Alev alev kaptanımız hepimizin eline bizi en yukarıya taşıyacak eşimizi seçmemizle alakalı birer kağıt tutuşturmuş ardından 'biz rüzgârın diğer adıyız' saçmalığını yapmıştık.
Bunu deli gibi utandırıcı bulmama rağmen alev alev Kim Jongin söylediği için en coşkulu halimle eşlik etmiştim çünkü hadi ama, Kim Jongin'den bahsediyorduk, adam tek bakışıyla sizi zirveye taşıyordu ve elinizi pantolonunuzun önüne atmamak için dil ısırıyordunuz. Ateşli ve yetenekliydi. Boyu uzundu - ki bu Do Kyungsoo kriterleri altın puanlama sisteminde 10 üzerinden 9 puan alıyordu- , geniş omuzları, yanık teni ve minik burnuyla güneş gibi parlıyordu. Baekhyun ona ten renginden dolayı güneş tutulması diyordu, ben ise anladığınız üzere alev alev Kim Jongin.
Herifin tek bir kötü yönü vardı, her kulüp toplantısı sonrası terli 12 erkeğin toplanıp birbirinin ter kokusunu solumasını motive edici buluyordu ve bu kısa merasimin ardından hepimiz, alev alev kaptanımız tarafından evlerimize kışkışlanıyorduk. Anladığınız üzere bir miktar bizim 1.82 boyundaki karamel tenli kaptana yanıktım ve tekrar söylüyorum hem de a l e v a l e v.
İşte böyle bir gecede, bir taraftan sırtımdaki raket çantasını hoplata hoplata yürüyüp diğer taraftan da tenis topunu basketbolcular gibi parmak ucunda çevirmeyi deniyordum ki benim yeşil/sarı hain antrenman topum elimden fırlamış, zaten dönse şaşardım, kaldırım kenarına çarpıp durmuştu. O ise düşürdüğüm topla birlikte, bir anda karşımda kocaman bir direk gibi belirivermişti.
Hakkında ilk düşündüğüm 'vay be, dev gibi' olmuştu çünkü sahiden de herif bizim alev alev kaptandan bir kafa daha uzun, bir adım daha genişti. Fakat gözlerim istemsizce yukarılara, daha yukarılara-boyumun ona bakmak için bile kısa oluşu bir şekilde çok komikti- kaydıkça, gülümseyen suratı ve düzgün hatlarıyla bir miktar dumur olmuştum ve onun hakkındaki ikinci düşüncem ise böyle bir adamın benimle ne işi olacağı üzerine olmuştu.
Ben Do Kyungsoo, DO ailesinin en küçük -hem boy hem yaş olarak- üyesi, 19 yaşında kendi çapında amatör bir tenisçiydim. Bizim alev alev kaptandan hoşlanmam sizi yanıltmasın çünkü iç dünyamın cafcaflı renklerine karşın epey silik bir karakterdim ve kısaydım. Boy kompleksi olan bir kısa olmak ise haneme eklenen eksilere kondurulmuş minik bir kirazdı.
Kısacası karşımda heykelvari uzanan bir herifin bana gülümseyerek top uzatması, başıma her gün gelen bir olay değildi ve istemsizce havaya kalkan kaşlarımla orada öylece dikilivermeme engel olamamıştım.
Hala göz hizamda uzanan topu kavrayıp avucuma almıştım ve muhtemelen benim embesil olduğumu düşünen yabancıya baş selamı verip, topuklarımın üzerinde geriye dönmüştüm.
Harika.
Artık hem garip hem embesil olduğumu düşünüyor olmalıydı ki tam o anda "Kyungsoo." diye bana seslenmiş, ileriye doğru attığım adımımı durdurmuştu.
Vay be. Bu meteor konuşabiliyordu. Ha ha ha. Sen buna espri mi diyorsun? Ravenclaw'a -10 puan, Do Kyungsoo.
Ben yine kimseyi şaşırtmayacak çok zeki bir davranışta bulunmuş, işaret parmağımı göğsüme yönelterek "Bana mı seslendiniz?" demiştim çünkü tabii ki bomboş sokakta, hava zifiriye doğru yaklaşırken ve o an orada bulunan tek Kyungsoo muhtemelen ben iken başkasına seslenmiş olabilirdi!
Pek tabii, Do Kyungsoo. Çok akıllıca.
"Biraz vaktin varsa konuşabilir miyiz?" demiş, ellerini cebine yerleştirip hafifçe burnunu kaşımıştı ve kinaye dolu bir ton ve eğlenir gibi bir üslupla "Tabii hala bir eşe sahip değilsen." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Tutuldu Sanıyordum, Direğe Çarpmışım
FanfictionGüneş Tutuldu Sanıyordum, Direğe Çarpmışım Çift: KriSoo Tür: Crack, fluff, pg-13 Karakter: 6k