(Multimedia-John)
Ona karşılık veremiyordum. 'Clark...' diye fısıldadım. 'Clark ,lütfen. Biz böyle konuşmamıştık ama...' dedim. Kollarını belimden ayırmadan biraz daha gevşeterek yüzüme baktı. Sonra derin bir iç çekerek sıkıntıyla bakışlarını sağ tarafa çevirdi. 'Anlamıyorsun Cynthia.' konuşurken yüzüme bakmıyordu. 'Sana ihtiyacım var ve sen bunu anlamıyorsun!' güçlükle yutkundu ve tekrar bakışlarını yüzüme çevirdi. Beni çok zor bir durumda bırakıyordu ve bunun farkında bile değildi. Kafamın karışık olmasından faydalanıyordu belki de. Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. 'Seni çok net anlıyorum. Beni anlamayan sensin. Kafam çok karışık ve sen bana süre bile tanımıyorsun!' Bunun üzerine Clark kollarını belimden çekti. 'Çünkü o zaman benden soğursun! Çünkü o zaman seni kaybederim! Ve bir daha asla bana karşı eskisi gibi atmayan bir kalbi yeniden canlandıramam! Şimdi anlıyor musun neden bu kadar üstüne düştüğümü? İnsanlar çok değişkendir Cynthia. Ben kendime bile güvenemezken sana nasıl güvenebilirim? Ya başka birine aşık olursan? Ya o sırada beni çoktan unutursan? Ben hergün senin hayalinle beklerken ya sen başkasını düşünmeye başlarsan? İşte o zaman bunu kaldıramam.' Clark bunları anlatırken bile yaşamış gibi anlatıyordu. Yüzündeki tüm mimikler bana onun beni kaybetmekten nasıl korktuğunu anlatmaya yetiyor da artıyordu. Beni içine soktuğu durum çok kötüydü. 'Ben de bu süreyi bu yüzden istiyorum Clark! Eğer bu süre içinde seni gerçekten özler ve ararsam işte bu seni gerçekten seviyorum demektir ve sana kendiliğimden dönerim. Bir daha da asla bırakmam. Ama eğer seni özlemiyor ya da aramıyorsam bu seni gerçekten sevmediğim anlamına gelir. İşte korktuğun o zaman başına gelir. Ki bunu beni seninle olmaya zorlayarak engelleyemezsin ya da durduramazsın. Bu tamamen benimle alakalı Clark. Senin hiçbir suçun yok. Tek istediğim seni üzecek bir harekette bulunmamak.' Sözlerimi bitirdiğimde çektiğim acıyı gözyaşlarımla dışarıya vurmuştum. Ona bunları söylemek çok zordu. Onu tamamen bırakmak istemiyordum çünkü. Kafam karışıktı çünkü. İleride pişman olacağım şeyleri söylerim diye ödüm kopuyordu. 'Uçağın kalkmasına 15 dakikadan az bir zaman kaldı. Bugün gelmeyi düşünüyor musunuz acaba?' Bu soruyla birlikte ikimizde irkilmiştik. John karşımızda dikilmiş gelmemizi bekliyordu. 'Onun yüzünden mi?' Clark karşılık verdi. 'Onun yüzünden mi kafan karışık?' Bu soruyu öyle bir sormuştu ki biran için gerçekten hala John'la yattığımızı filan düşünüyor sandım. 'Bu konuyu daha sonra konuşmalıyız Clark. Uçak kalkmak üzere. Lütfen.' dedim. John sessiz kalmıştı. Bunun üzerine Clark cebinden telefonunu çıkarttı. 'Pekala şimdi uçağı bir saat sonraya erteletiyorum. Bu konu burada konuşulacak!' dedi. Sesi çok otoriter çıkmıştı. Ben yeniden Clark'a itiraz etmeye yelteniyordum ki John eliyle dur işareti yapınca kendimi frenledim. John'un yüzünde yine bir ibne gülümsemesi vardı. Clark ciddi ciddi uçağın kalkış saatini erteletmişti. Sonra bize döndü. 'Cynthia bana doğruyu söylemeni istiyorum. Bu konu sadece bugün açılacak. Sana bir kere soruyorum. Onun yüzünden mi kafan karışık?' Bu soru üzerine üstümden soğuk soğuk terler boşalmaya başladı. John'un yanında nasıl Clark'a bu sorunun cevabını verebilirdim? Tedirginlikle John'a baktığımda sıkılmışa benziyordu. Sonra bakışlarımı Clark'a çevirdiğimde onda da aynı tepkiyi gördüm. Ben inkar etsem bile herşey ortadaydı. Bunu kabullenmek kadar iğrenç birşey yoktu evet. Ama ben John'dan etkilenmiştim. Ve bunu John'un karşısında Clark'a itiraf etmek ise en iğrenciydi. Güçlükle eğilen başımı kaldırdım ve konuşmaya hazırlandım. 'Evet! John yüzünden kafam karışık. Bunu itiraf ediyorum. İnsanlar değişkendir Clark. Bunun böyle olmasını ben istemiyorum. Lanet olsun ki bunun böyle olmasını kalbim istiyor. Çok üzgünüm Clark. Hemde çok.' Clark gerçekleri benden duyunca iyice sarsılmıştı. Aksini bekliyordu. İnkar etmemi bekliyordu. Yalanda olsa inkar etmemi istiyordu ama yapmadım. Çünkü diğer türlü daha çok canı yanacaktı. Clark sersemlemiş bir şekilde iki adım geriledi. Sonra birden konuşmaya başladı. 'Onda ne buldun peki? Sana bir hayvana davrandığından bile daha kötü davranıyor.' Lila'yı kastediyordu. 'Ondan nefret etmene sebep oluyor. Seni sürekli aşağılıyor. Sadece kendini düşünüyor. Ve sen ondan etkileniyorsun!' Clark ve John göz göze geldiler. John şaşırtıcı bir şekilde sessizdi. 'Hayır Clark! Onun neden böyle davrandığını sende biliyorsun! Şimdi bana John'u kötülemeye çalışma!' 'Haklısın! Ben sana iyi davrandığım için ,bencil olmadığım için ,sana çok değer verdiğim için ,daima sana karşı saygılı olduğum için ya da seni aşağılamadığım için kaybettim. Çok haklısın! Salak olan benim! Senin insan gibi davranılmaktan hoşlanmadığını bilmeliydim. Çok yanılmışım. Hani bana süre ver diyordunya ,sana sonsuz süre veriyorum Cynthia. İstemediğin kadar süre benden uzak olabilirsin. Artık seni istemiyorum.' Clark hiç birşey söylemeden çekip gitti. Arkasına bile bakmadan hızla bizden uzaklaştı. Başarmıştım! Onu uğraştırmadan kendimden soğutmayı ve onu kaybetmeyi başarmıştım! Şimdi ise marifetimle övünme vaktiydi! Salaklığımla övünme vakti!
Arkamdaki ağaç kütüğüne oturmuş ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya başlamıştım. John sessizce yanıma oturarak ellerimi yüzümden çekti. Yüzüne baktığımda bana ilk defa bu kadar samimi baktığını gördüm. 'Sen çok cesur bir kızsın. Fazlasıyla.' Yüzünü başka yöne çevirerek bana bunları söyledi. 'Hayır John. Ben tam bir aptalın tekiyim.' ağlayarak karşılık verdim. Bunun üzerine John söylediğime alaylı bir gülümseme attı. 'Yanılıyorsun. Bunları söylediğinde onu kaybedeceğini biliyordun. Bunu göz alarak sonunu bile bile söyleyebilmek benim için çok büyük birşey. Aynı şekilde benimle uğraşırken de incineceğini kırılacağını bile bile korkularının üstüne gittin. Benim gibi birisinin seni kıracağını bile bile benden hoşlandığını hem kendine hem de ona itiraf ettin. Bu milimetrelerce yükseklikteki bir dağdan aşağı atlamaktan bile daha cesurce bir hareketti bence.' Kafasını bana döndürerek derin derin baktı. 'Söyledim de neye yaradı? Hem Clark'ı tamamen kaybettim. Hem de sana karşı zayıflığımı ortaya döktüm. Şimdi ise tam bir bok gibi hissediyorum. Sanki yazı tura oynarken tura demişimde tura çıkmasına rağmen kaybetmişim gibi. Şimdi senin gözünde de onun gözünde de basit bir kız gibiyim. İkinizide kendimden soğutmayı başardım. Hemde bunu tek seferde yaptım. Bir taşla iki kuş vurmak gibi ama ben kuşları kaybettim.' Oturmuş bunları John'la konuşuyor olduğuma inanamıyordum. Resmen içimde ne var ne yoksa ortadaydı. John sabırla dinlemişti söylediklerimi. 'İşte bende bundan bahsediyorum. Sen onca yaşadığın şeye rağmen bana karşı zayıflığını ortaya dökmekten çekinmedin. Ama birşeyi itiraf etmeliyim ki ben senden daha zayıfmışım.' John elindeki sopayla ince kumun üzerine şekiller çiziyordu. 'Nasıl yani?' diye sordum. Bunun üzerine John elindeki sopayı yere attı ve bana döndü. Sonra tüm şehvetiyle beni dudaklarımdan öptü. Bu o kadar kısa sürmüştü ki hiç bitmesin istedim. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. 'Böyle yani.' dedi ve mal mal gülümsedi. 'Yani sen...' Sözümün geri kalanını John tamamladı. 'Evet! Aslında ilk başlarda senden nefret etsemde istemediğim bir şekilde aklımda dolaşmaya başladın. Anastasia'yla ayrılmama sen sebep oldun. Ama o sıralar senden sadece etkileniyordum. Fakat sende beni çeken birşey var. Bunu henüz çözemedim ama tıpkı kahvenin içindeki kafein gibisin. Bağımlılık yapıyorsun. Seni tanımadan önce bir sürü kadınla tanıştım. Hepsi de oldukça güzeldi. Çoğuyla yattım. Bir sürü seks teklifleri alıyordum. Bir sürü çıkma teklifleri alıyordum. Çoğunu da kabul ediyordum. Artık o kadar sıkılmıştım ki Anastasia gibi moruklarla takılmaya bile başladım.' 'John insanlara hakaret etmeyi kes.' John gülümsedi. 'Ama hiçbiri beni senin gibi çözmeye çalışmadı. Hiçbiri bana senin gibi laf yetiştiremedi. Hepsi beni alttan alıyordu. Bazıları ise bana katlanamayıp çekip gidiyordu. İnsanlardan zamanla nefret etmeye başladım. Hepsi sahteydi. Hepsi çıkarcıydı. Bana görünüşüm yüzünden gelen kadınlardı hepsi. Aslında bunda teyzemin etkisi çok büyük. Çocukluğumun kabusuydu o. Ama seni tanıdıkça samimiyetin benim irkilmeme ,kendimi geri çekmeme sebep oldu. Çünkü senin kadar cesur değildim. Bağlanmaktan korkuyordum. Kırılmaktan korkuyordum. Senin de diğer kadınlar gibi olacağından korkuyordum. Fakat bugünle birlikte adım gibi eminim ki sen başkasın. Ben... Seni seviyorum.' John sözlerini bitirdiğinde boğazında birşey düğümleniyormuşcasına yutkundu ve derin bir nefes aldı. 'Şu an bunları söylemek ne kadar doğru oldu bilmiyorum ama endişelenmene gerek yok. Sana olan duygularım değişmeyecek. Yani ne zaman kafanı toparlarsan gelebilirsin. Eğer onu seçersen bana söyleme. Benimle görüşmeyi kes. Hiç haberim olmasın. Tamam mı?' John'un gözleri dolmuştu. Ben dayanamayarak ona sarıldım ve ağlamaya başladım. 'Ona gidersem zaten görürsün şapşal. Aynı şirketteyiz.' dedim ve yüzüne baktım. Sonra ikimizde ağlamalı karışık gülmeye başladık. John birden ciddileşti. 'Ona gidecek misin?' Ben üzüntüyle kafamı yere eğerek 'Bilmiyorum John. Gerçekten bilmiyorum. O artık beni tamamen sildi. Ben ne düşüneceğimi bilmiyorum. Kafam eskisinden daha karışık.' dedim ve başımı omzuna yasladım. John kolunu kolumun üstüne koyarak 'Acele etme. Ben bir yere kaçmıyorum salak.' dedi ve bana gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aykırı Öküz ♂ ♀
RomanceCynthia son derece sıradan bir iş kadınıyken sürekli ilgisini çekmeye çalıştığı sevgilisi Zedd tarafından açık bir şekilde aldatılınca teselliyi kendi çalıştığı şirketin yakışıklı Genel müdürü Clark'ın kollarında bulur. Hayatı başını döndüren bir hı...