3.Şok Balığı

1.5K 86 33
                                    

İçinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam, sen de anlamazsın. Ben bile anlamıyorum ki başkasına nasıl anlatırım! - Franz Kafka-


      Kerem kapıyı kapadıktan sonra olduğu yere çivi ile çakılmış gibi sabit kalmıştı Zeynep.”Sen nasıl bir aptalsın ya ergen bacı” diyordu kendine. Henüz kendi bile inanmakta güçlük çekse de dakikalar önce Kerem Bürsin ile birlikte adamın evini gezmişti.

Hatta an itibari ile Kerem kendisini eşyaları ile baş başa bırakmıştı. Tanrın! Şuralardan birkaç fark etmeye değmeyecek eşyasını alıp, geceleri beraber yatabilirdi şüphesiz.

Belki de kokusunun sinmiş olduğu birkaç parça bir şey alsa ruhu bile duymazdı. Kendine gelmeye çalışarak “Şuan ne saçmaladığının farkında mısın kızım sen? Adam Kerem Sayer değil Kerem Bürsin hani oyuncu olan. Oldu olacak saçlarını da uzat belki bir gün şatodan aşağı uzatıp Kerem’i içeri alırsın” diyordu.

Biraz önce adam önde kendisi arkada evi dolaşırken heyecandan hiçbir şeyi tam olarak fark etmediğini anladı. Her bir noktayı tekrar gezmeliydi, görmediği bütün detayları görmeliydi.

Tanrım! Twitter da bunu yazması gerekiyordu kesinlikle. Biraz düşününce ‘Yok, yok delirdin sen gene şıllak ’ dedi kendi kendine.

“Kızım manyak mısın? Peşine dedektif takar seni bulurlar sonra da  ‘Fan vurduya’ gidersin vallahi. Ayrıca bayan aptallık kraliçesi adam sana ‘paskalya yumurtası’ dedi farkında mısın? İlk görüşte daha ne kadar batabilirdin acaba?”

    Kendinin ilk karşılaşmadan tam olarak ne beklediğini bilmiyordu Zeynep ama en azından böyle bir durum beklemediğinden emindi. Hayal kırıklığını davranışlarına yansıtarak ayaklarını yere vurdu, oflayarak.

Karar verdiği gibi evi tekrar gezmek için harekete geçti. Mutfağı, banyoyu, salonu tekrar gezdikten sonra asıl o tatlı gizemi yaşatan yere gelmişti sıra; Kerem’in yatak odası.

Sanki yaramazlık yaptıktan sonra yakalanmamak için çaba gösteren küçük bir kız gibi kapıyı yavaşça araladı. Bu kadar heyecan yapacak ne vardı ki? Burası bir oyuncunun yatak odasıydı sadece ne dizideki karakterle ne de onun odası ile uzaktan yakından alakası yoktu. Kendisini ele geçiren bu heyecandan bir türlü kurtulamıyordu, Kerem’in anılarından kalma gençlik resimlerine bakarken.

         Amerika’dan birkaç resim vardı gençlik yıllarından. Bir an kahkaha atmamak için kendini zor tuttuğu fark etti. Düşünceleri gene kendisi ile konuşuyor, “Eğer bu resimdeki Kerem ise biraz önce evden çıkan kim? Yok eğer o Kerem ise bu kim?” diyordu. Sonra mahallede lisede iken kimsenin yüz vermediği Burak’ın da nasıl etkisi ile asfalta kız yapıştıran bir taşa dönüştüğünü hatırladı. Sanırım evrenin bir oyunuydu bu; önce sizi kişiden soğutuyor sonra hayran gözlerle arkasından baktırıyordu.

      Duvardaki resimlerini tek tek incelerken birden göz bebeklerinin büyüyüp, kalbinin daha hızlı atmasına neden olan bir fotoğrafa çarptı gözleri. Kerem’in üzerinde Sayer kolejinin üniforması vardı, hani şu kaslarını saklamayan dar gömlekli, yazdan kalma olan.

“Zeynep kendine gel. Yapmayacaksın koskoca kızsın sen. Hayal âleminde yaşayan bir ergen gibi o fotoyu alıp öpmeyeceksin. Öpmeyeceksin demi?”

Kafasının içinde bunları sayıklarken düşündüklerinin tam tersini yapmaktan kendini alamıyordu Zeynep. Fotoğraf alıp bir müddet baktıktan sonra önce ellerini biraz Kerem’in üzerinde gezdirdi, sonra masum bir öpücük kondurdu.

Durup öylece hayranlıkla izlediği resmi dudaklarının hizasından kalbinin üstüne getirip sımsıkı sardı. Yaptığının hiçbir mantıklı açıklaması olmadığını biliyordu, fakat hayatı boyunca gerçekliğin keskin çizgilerini geçemeden duramamıştı zaten.

 Gözlerini sıkı sıkıya kapatıp resme sarılmışken odanın kapısının neredeyse fark edilmeyecek bir gıcırtı ile aralandığını fark etti. Vücuduna bir anda hakim olan korku mantıklı düşünmesini engelliyordu. Kısacık bir an içinde sorular dönmeye başladı kafasında.

“Kim gelmiş olabilirdi? Kerem’den başkası olamazdı değil mi? Hiii! Kerem olması daha kötüydü. Nasıl açıklayabilirdi ki bu durumu? Tanrım! Başlamadan bitmişti rüya.”

     Ne olacağına dair en ufak bir fikre sahip olmadan bir panik ile aniden kapıya döndü. Aralanan kapıdan odanın loş ışığında koyulaşan kızıl saçlarından ilk ipucunu almıştı, neredeyse içerisindeki her parıltıyı ezberlediği yeşil gözleri gördüğünde emin oldu. Gelen Kerem’di. Neden dönmüştü ki bu adam? Tanrım! Ölebilirdi. Evet, evet muhtemelen kalp krizi geliyordu. “Derin nefes al, sakinleş” diyordu içinden.

   Kerem gelmişti ve tam karşısında resmine sarılmış 20 li yaşlarda bir çocuk duruyordu. Kapıdan vücudunu geçirirken hafifçe eğdiği kafasını kaldırarak gülümsedi. Tam olarak ne yapıyordu? Niyeti neydi bu adamın?

Gerçek Bir RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin