Ben öyle güzel bir kız değilim, zeki de değilim. Benim bir özelliğim yok. İnsanlar kendinden bahset dediklerinde hiçbir zaman emin cümlelerle konuşan birisi olamamıştım.
Yok yok aslında bir özelliğim var bazen sesler duyuyorum ve sebepsiz yere kendimi bildim bileli mutsuzum. Bence bunları yok saymamalıyım.
Her şey liseye başladığım yıl başladı. İşte hepsini o zaman hissetmeye başladım. Acı. Öfke. Belirsizlik. Çaresizlik. Aşk..
Biliyorum daha 14 yaşında aşk ne diyebilirsiniz ama gerçekten sevdim 5 yıl boyunca karşılıksız sevdim. O ise önce sevdi sonra vazgeçti.
Bir gün okula gitmek için durakta otobüs beklerken yanıma tanımadığım ama okuldan bir çocuk geldi kıravatıma bakarak "Sanırım bağlamasını biliyorsun" deyince önce şaşırdım. Sonra sözüne devam etti "Bağlar mısın?" elinde buruşmuş kravatı uzattı. Cevap vermeden aldım bağladım ve geri verdim "Kara. Ateş Kara" diyerek elini uzattı. Umarım elimi uzatıp ismimi söyleyip tokalaşması beklemiyordur diye geçirdim içimden. Zaten otobüste gelmişti sevindim. Cevap vermeden otobüse binip konuşmadan ilerledim. İnsanlarla diyaloğum iyi değildir. Konuşmayı da sevmem zaten.
Ertesi gün aynı çocuk tekrar geldi kravatını uzattı ben de "Şaka mısın" sen bakışımı attım. "Ben bağlayamıyorum. Lütfen." deyince aldım ve bağladım ve " Tekrar olmasın benden uzak dur. " dedim ve yüzümü yola döndürdüm.
Okul bitip eve döndüğümde iki saat kadar geçtikten sonra kapı çaldı . Bunun burada ne işi vardı.. Kapıyı açmamla bağırmam bir oldu. " Sen beni mi takip ediyorsun? " diyerek her zaman uygulamak istediğim dövüş hareketlerini uyguladım onun üzerinde önce o çok sevdiği ve ölümcül acı bırakan özel bölgesine dizimle geçirdim acı içinde yere eğildiğinde ise saçlarında tutup kafasını ve karnını bir kaç kez dizime vurdum sonra da göğsüne bir tekme vurarak onu yere serdim. Acı içinde yerde kıvranırken kapıyı kapattım. Beş dakika sonra kapı tekrar çaldı. Yine mi o kravatlı yediği dayak yetmemişti sanırım. Kapıyı açar açmaz tam vuracakken " Dur beni baban gönderdi." diyince şok oldum. Babam mı ? " Ne alaka diye sordum " bir anda kıravatlıya acıdım. " Ben babanın yanında çalışıyorum bu gece gelemeyecekmiş o yüzden bunu söylememi istedi ve para yolladı." Yine mi gelmeyecek niye şaşırıyorum ki! Bir anda kıravatlı aklıma geldi pişmanlıkla özür dileyerek içeri davet ettim. Salonda otururken yüzüne koyması için buz getirdim. "Kusura bakma kıravatlı pek güvenen bir tip değilim."
"Önemli değil demek isterdim ama diyemiyorum"deyince bir kere daha kendime kızdım. "Ayrıca benim adım kravatlı değil Kara, Ateş Kara"
"Peki Ateş özür dilerim içecek bir şeyler ister misin?"
"Hayır teşekkür ederim ben gitsem iyi olacak." Dedi ve kapıya yöneldi. Ben tekrar özür diledim ve iyi akşamlar dileyip kapıyı kapattım. Az önce olanlara bi hayli şaşırdım.
Ertesi gün Ateş geliyordu. Burnu ve yanağı morarmış burnu da kocaman şişmişti. Yanımdan öylece geçti. Kravatı da bağlanmamıştı. Otobüse binince yanına oturdum kravatını alıp bağladım ve geri verdim. Hiç sesini çıkarmadı yirmi dakikalık okul yolunda ikimizde tek kelime bile etmedik..