Ben Şinasi Afgan. Öldüğüm günü yazıyorum, doğduğum günü annem yazacak.
Bir sabah vakti, ezana uyanmayan babam bile ayaktaydı. Heykelleri ve ahrazları kıskandıracak sessizliğimizin içinde çırpınan telaşı görebiliyordum.
Zaten en çok acıyı bundandır ben çekiyorum, Zühre'den sonra. Çünkü kimse bilmiyor başını eğmeyi ve kimse bilmiyor bir başı yerden kaldırmayı.
O gece Zühre eve gelmemişti -ki ondan öncesinde ikindiden sonra dışarı çıkmazdı. Kimse dillendirmese de gecenin bir vakti yapabilecekleri listesi herkesin aklında oluşmuştu. Yalan söylemeyeceğim, bir ara ben bile kız kardeşimden şüphe duymuştum fakat bunu fark ettiğim an kendime çok kızdım.
Başındaki örtüyü bir an eksik etmeyen, siyah ve uzun elbisesiyle dikkatleri iten kız kardeşimin kıskanılası ahlâkına güvenim, kendi nefsime hakimiyetimden daha fazlaydı.
Onu aramak istedim ve bunu babama söyledim. Daha önce hiç öfkelenmediği kadar öfkelendi o anda, üç tane tabağı ayaklarımın dibine atarak kırdı. Onun şiddete meyilli olmadığını biliyordum, Zühre'ye asla elini kaldırmadı, bana ise günahkâr vakitlerimin azami döneminde uyarıcı bir şiddet uygulamıştı -bundan pişman değilim, bugün olduğum adam, o günden gelmişti.
Bir gece boyunca kimse uyumadı. Kimse konuşmadı. Kimse kıpırdamadı.
Polise gitmeyi hiç dillendirmedik çünkü kayıp ihbarını vermek için gerçekten o kişiyi kaybetmemiz gerektiğini biliyorduk.
Sabah ezanı okunurken nefes alamadığımı hissettim. Ezan uzundu, ciğerlerim istekli. Korkuyla ezanı dinledim o sabah.
Birkaç saat sonra söz dinlemeyecektim, saygı tanımadan babamı aşıp evden çıktım. Tüm mahalleyi aradım. Zühre'nin arkadaşlarına danıştım fakat elimde sadece âyâ vardı başta ve sonda.
Dayanamadım. Tükendiğimi hissettim. Koştum delicesine.
Bir kardeş nasıl kaybolurdu? Ben kaybettim. Nasıl bulunurdu? Ben kendimi de kaybettim.
Kuşluk vakti etraf iş başı kalabalığından arınmış ve sessizken iki mahalle aşağıdaki eski çocuk parkına yaklaştım. Park zeminden engindi ve dikçe bir merdiveni olduğu için bir süre sonra kullanılmamaya başlanmıştı.
Etrafındaki ağaçların heybetli ve bakımsız dallarından bir şey göremiyordum ve görebilsem bile Zühre'nin orada olmamasını diledim.
Parkın içine girdiğimde kimseyi göremedim ilkin, ardından ağacın arkasında çıplak bir sırt gördüm. Ölü gibi ağaca yaslanmış bir kadın bedeniydi. Nefes almayı bırakarak yaklaştım o sabah öldüğüm yere. Cenazemin kaldırıldığı yere.
Zühre. Gözleri kocaman açık, sadece bir yeri izliyordu. Giysilerini üzerine çekmiş, kapatmaya çalıştığı bedeni poyraza direnen nar fidanı gibi titriyordu.
Kanım çekildi derlerdi, bu öldüm demenin kibar haliydi. Çünkü ölen insanın tüm kanı kalbinde toplanırdı.
Mecazen yahut ruhen kanım çekilmedi. Tüm damarlarım gerinerek kanımı yüreğime bahşetti sabahın bir vakti. Tam cenaze vakti.
Tek kelam çıkmadı ağzımdan. Tek söz işitmedi benden. Eğilip üzerini giydirdim. Bundan utanç duymadım. Onun fiziki çıplaklığını tamamlayan manevi örtüsü buna engel oldu.
Türbanını birkaç kere denedikten sonra ancak takabilmiştim ve belli etmemeye çalışsam da onun titrediğinden daha çok ben titriyordum.
Bir kardeşi sevmek ne demek bilir misiniz? O kardeş itilirken tutan tek kişi olmak?.. Peki, suçluluk hissettiğinde ondan çok siz utanmayı?..
Ben de bilmiyordum. İşte o sabah öğrendim.
Eve döndüğümüzde babamın Zühre'ye inen tokadını engelleyemedim. Bundan utanç duydum. Annemin daha dinlemeden onun yüzüne tükürmesine bir şey diyemedim. Başım öne eğildi.
O gün hiçbir şey diyemedim kimseye. Zühre'yi teselli edemedim, annemi susturamadım, babamın hakaretlerine mani olamadım.
Şimdi yazıyorum.
Anne, eskiden öpüp kokladığın değerli kızını artık itiyorsun ya, eski tavrınla beraber pahanı da sildin benden.
Baba, kızına bir kere ne olduğunu sormadın ya, o şimdi boynu yerde yürürken, yaşıtlarından uzak bir hayat yaşarken senden nefret ediyorum.
Ve Erdem, bugün seninle son kez görüşeceğiz kardeşim. Sana elveda diyeceğim. Cehenneme beraber gitsek de seni kardeşimin cennetine sokmayacağım. Belki başı dik yürümeyecek hiçbir zaman fakat çocuğunu, yeğenimi, senden uzak büyütecek. Sen yokken ona babasının kim olduğunu söylemek zorunda kalmayacak.
Benim mezarım o sabah hazırdı Erdem, seninkini de kendiminkinden uzak etmeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zühre.
Short Story"Ben Şinasi Afgan. Öldüğüm günü yazıyorum. Doğduğum günü annem yazacak." 5.35