It was an angel.
🌹☔🌹
Kirpiklerim yağmur damlalarıyla kırpışırken iç çekerek şemsiyeyi sıkıca kavradım. Bu hafta içinde, bu üçüncü yağmura yakalanışımdı ve artık isyan edecek duruma gelmiştim. Gerçi, kime isyan edeceksem artık? Kabahat bendeydi. Her sabah çıkarken 'Dün yağmur yağdı, bu gün yağmaz' diyordum. Ve sonuç ortadaydı. Yağmur yağıyordu. Üzerimdeki siyah, önden düğmeli etek bacaklarımı ısıtmaktan çok üşümeme yardımcı olmakla meşguldü. Oflayarak botlarımın altındaki taşları ezdim. Yarına teslim etmem gereken bir sürü yazı vardı. Ama ben daha eve bile gidememiştim. Umutsuzca inledim ve gözlerimle etrafta oturabileceğim bir kafe aradım. İleride, önünde rengarek saksılar olan kafe gözüme çarpınca rahatlıkla nefes aldım. Saksıların içindeki çiçekler yağmurla beraber ıpıslak olmuşlardı. Sanırım çiçeklerde benim kadar şanssızlardı.
Hızlı adımlarla kafenin kapısına yürüdüm. İçerisinin bir hayli kalabalık oluşu derin bir nefes almama sebep oldu. Galiba, yağmurdan kaçmak isteyen herkes bu kafeyi sığınak olarak görmüştü. Şemsiyemi yavaşça kapatıp kafenin kapısını açtım. Kafenin içindeki insanlar kapının açılma sesiyle beraber bana döndüklerinde kendimi gülümsemek zorunda gibi hissettim ve gülümsedim.
"Hoş geldiniz." Güler yüzlü, saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmış olan kadın beni karşıladı. Gülümseyerek konuştum bende. "Merhaba."
Gözlerimi masalarda gezdirerek kenardaki boş masaya oturdum. Şemsiyemi çoktan giriş kapısının önüne bırakmıştım. Çantamı masanın üzerine koyarak, kabanımın düğmelerini çözdüm. İçerisi sıcak olduğu için kendimi biraz rahatlamış hissediyordum.
"Ne alırsınız?" Az önce beni karşılayan kadın yanıma geldiğinde gülümsedim ve düşünmeden cevapladım. "Sade kahve." Kadın gülümseyerek kafasını salladı ve yanımdan ayrıldı. Tekrar önüme dönmeden önce dikkatle etrafı süzdüm. Renkli tablolar ve süs eşyaları bütün kafeyi doldurmuştu. O kadar sıcak bir ortam vardı ki beğenmemek mümkün değildi.
Kapının açılma sesi kulaklarıma dolarken iç çektim. Sanırım yağmur yağmaya devam ettiği sürece bu kafe daha da kalabalıklaşacaktı. Gözlerim kapıya döndü. Orta yaşlı, esmer bir kadın kafeden içeri girdi. Arkasından sarışın bir kız ve kıvırcık saçlı genç bir çocuk girdi. Önüme dönmeden önce yağmur yüzünden sızlanışlarını duydum. Karşımdaki boş masaya yürüyüp oturdular. Çocuk, elleriyle ıslanmış saçlarını düzeltmeye çalışıyordu. Muhtemelen benim yaşlarımdaydı. Gözlerim yanındaki sarışın kıza döndü, kız çantasından lastik bir toka çıkararak saçlarını toplarken ufak bir küfür etti. O anda kıpkırmızı kesilmemek için dua ettim. Kendimi, sanki özellerini dinliyor gibi hissetmiştim.
Çocuk güldü ve gülünce ortaya çıkan gamzelerine bakmaktan kendimi alamadım. Sarışın kızın yeni yaptığı saçlarını karıştırırken konuştu. "Çok ayıp Gemma, annemin yanında neden küfür ediyorsun bakalım?"
Çocuğun boğuk sesi ve ingiliz aksanı kaşlarımın yukarıya kalkmasını sağladı. İngiliz olduklarını düşünmemiştim nedense. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve arkama yaslanarak, onları izlemeye ve dinlemeye son verdim. Zaten şu az bir süre boyunca da kendimi suçlu gibi hissetmiştim.
Az önceki kadın, kahvemi masaya yavaşça bırakınca gülümsedim ve konuştum. "Teşekkür ederim."
Kadın kibarca gülümseyip az önce izlediğim masaya doğru gitti. Sıcak kahveden bir yudum alarak içimi ısıtmasına izin verdim. Tanrı aşkına! Yağmur biraz daha durmazsa eğer, burada tıkılıp kalırdım. Ve yarın için yetiştirmem gereken yazıları asla yetiştiremezdim. Ofladım ve kahvemden birkaç yudum daha aldım. Dışarıdan gelen gök gürleme sesiyle yerimde irkilsemde hemen kendimi toparladım. Ellerimi kahve fincanımın üzerinde birleştirdiğimde karşı masamda oluşan hareketlilikle oraya döndüm.
Benim yaşlarımda olan kıvırcık saçlı çocuk, yavaşça masama doğru yürüdü. Ne yaptığını anlamaya çalışarak ona bakmaya devam ettim. Gülümsedi ve masamdaki peçeteliğe uzanıp konuştu. "Ablam üzerine biraz kahve döktü. Peçetenizi alabilir miyim?"
Ellerimi kahve fincanımdan çekip gülümseyerek konuştum. "Tabii ki alabilirsiniz."
Tekrar kibarca gülümsedi ve peçetelikten birkaç tane peçete çekip iç çekti. Yüzüme bakmaya devam edince bende ona bakmaya devam ettim. Boğazını temizledi ve sanki bunu yapmazsa içinde kalacakmış gibi elini uzatıp konuştu. "Ben Harry."
Dudaklarımda ufak bir tebessüm oluşurken elimi uzatarak karşılık verdim ve konuştum. "Angel bende."
Kaşları yukarıya kalkarken ellerimiz birbirinden ayrıldı. Tekrar gülümsedi ve yavaşça arkasını dönüp tekrar masasına yürüdü. Yanağımın içini ısırdım. Ve ne yapacağımı bilemediğim için önüme döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Only Angel // h.s
FanfictionGözlerim senin gözlerine kenetlendiği an bir şey olduğunu biliyordum. Bir şey vardı biz, 'biz' olacaktık. 🧚♀️1-Harry