...
İçeriye gün ışığı girdiği andan beri uyanığım. Ne tuhaf şeymiş güneş ışığını görmek, aylar sonra... Ne tuhaf şeymiş endişe duymadan uyuyabilmek...
Sayk'a minnettarım... Onun sayesinde buradayım ve doktorlar, hemşireler benimle ilgileniyorlar. Ama rütbeliyi o kadar çok özledim ki... Onu her görmediğim günün gecesinde, rüyamda görebilmek için Allah'a yalvarıyorum... 1-2 saniye bile olsa razıyım. Yeter ki onu görebileyim...Kollarında uyuyakalmayı özledim, gözlerinin içine bakmayı özledim... Hatta, onunla kavga etmeyi bile özledim. Şimdi, onunla geçirdiğim vakitleri gülümseyerek hatırlıyorum...
3 hafta... Yakında, onu görmeyeli bir ay olacak. Onsuz nefes almak bile zor... Onsuz gülmek bile zor... Onsuz dünyanın anlamı bile yok......
Saat kaç, bilmiyorum. Kaç saattir uyanığım, bilmiyorum.
Aklıma paralar geldi. Hemen çıkarıp elime aldım ve yazılan numaraya baktım. Rütbelinin numarası olmasın? Olabilir mi?! İçimi büyük bir heyecan kaplamıştı. Tekrar sesini duymak... Eminim ki o da beni özlemiştir. Ama Charles'in dediğine göre, bensiz daha iyiymiş. İnanmak istemiyorum...
"Günaydın Damla Hanım!"
"Günaydın... Adınız neydi?"
Dünkü tercüman gelmişti.
"Adım Astha."
"Günaydın Astha."
"Hımm... Bugün nasılız bakalım? Daha iyi misin?" o bunu sorarken bende paraları, yatağın yanındaki çekmeceye koydum.
"Evet, çok teşekkür ederim."
"Önemli değil. Ha bu arada, sana güzel bir haber getirdim. İyileştikten sonra ülkene dönebileceksin."
"Ahh gerçekten mi? Çok çok teşekkür ederim. Şimdi de gönderebilirsiniz. Zaten hasta falan değilim."
"Haline bakar mısın? Eminim esir alınmadan önce daha iyiydin. Böylede olmaz ki, çok zayıflamışsın. Kahvaltını yaptın mı sen?"
"Sakin ol, yapmadım."
"Tamam, ben hemen kahvaltılık bir şeyler getireyim, beraber yeriz."
"Olur."
Yavaş yavaş yüzüme gülümseme yerleşiyordu. Astha gibi bir kızla tanıştığım için çok şanlıydım. Çok iyi bir kız.
Birkaç dakika bekledikten sonra Astha, elinde kahvaltı tepsisiyle geldi. Oturur pozisyona geçtim, Astha karşıma geçti ve tepsiyi de aramıza koydu. Portakal suyu, tost ve simit vardı. Bunlar bile bana o kadar çok görünüyordu ki, aklıma kızlarla yediğimiz yemekler geldi. Bunların yanında onlara yemek denirse tabii.
Kahvaltımızı yaparken arada bir Astha bana sorular soruyordu. Bende hiç çekinmeden cevaplıyordum.
"Hey, hey unutmadan! Bugün gazeteciler gelecek ve senle röportaj yapacaklar."
"Neden?"
"Neden mi? Her gün asker arabasından atılan kız görmüyoruz tabii ki."
Bu söylediğinin ardından güldüm. Ağlanılacak halime gülüyordum.
Kahvaltımızı bitirdikten sonra, Astha tepsiyle beraber odadan çıktı. Düşündüm de, belki bu haber Türkiye'de de duyulur? Belki beni almaya gelirler?
Astha odaya girdi ve
"Buraları biraz düzenleyelim. On dakikaya burada olurlar." dedi.
Yatağın çarşafını falan düzeltti. Sonra da telefonda görüşme yaptı. Ardından kapı tıklatıldı ve içeriye gazeteciler doluştu. Herkes ayarlamalarını yaptıktan sonra muhabirler benimle konuşmaya çalıştılar fakat Astha araya girdi. Onlara bir şey söyledikten sonra, onlarda durumu anlamışlarcasına başlarını salladılar. Muhabirler Astha'ya soru sordular, o da bana çevirdi, ben ona anlattım, bu seferde muhabirlere çevirdi. Birkaç kere daha aynı işlemi yaptıktan sonra işler tamamlandı.
Gazeteciler gittikten sonra Astha, benim yatağımın yanında olan çift kişilik koltuğa uzandı.
"Yorucuydu..." dedi.
"Aynen." dedim.
Yarım saat konuşmadık ve anladım ki Astha uyumuştu. Yoksa susmazdı. Hemen elime, çekmeceye koyduğum paraları çıkardım. Astha uyandıktan sonra telefonunu kullanmak isteyecektim ve artık rütbelinin sesini duyacaktım, ya da o kişi her kimse onunla konuşacaktım.
"Elindekiler ne?" bu soru karşısında irkildim. Astha uyanmıştı. Gözlerini ovuşturarak bana bakmaya çalışıyordu.
"Türk lirası. Fakat üzerinde bir numara yazıyor."
"E arayalım o zaman."
"Çok heyecanlıyım. Ya rütbeliyse?"
"Rütbeli?"
Ona bütün olanları anlattım. Onu ne kadar çok sevdiğimi, Sayk ve Charles'i da unutmadım tabii ki.
"Ne duruyoruz, hadi arayalım. Bak bende heyecanlandım."
Ben numarayı söyledim, Astha yazdı ve arama tuşuna bastık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)
Lãng mạnSavaşta esir alınmak... Esir alındığı kişinin kalbine de esir düşmek... Aslında her şey aşkın gücüne bağlıydı... Bu güç, onları yaşadıkları harabeden kurtarıp mutlu bir sona sürükleyecekti...