Çökük omuzlarla Camelot'a, krallığa döndü Merlin.
İnanmak istemiyordu, gerçeği kabullenemezdi.
Gaius'la beraber kaldığı odanın kapısını açtı. İçinde eşyalarının bulunduğu çantayı fırlattı yere. Odasına koştu birçok şeyi devirerek.
Yaşlı adam endişeyle baktı genç yardımcısına. Ne olmuş olabilir, diye düşündü. Korktuğu şeyi aklına getirmek istemiyordu.
"Kraliçe çok yaşa!" herkes zorla bile olsa Arthur'un ölümünü kabullenmiş, yeni yöneticiyi selamlar ve benimserken Merlin sadece orada olmak için oradaydı. Canı yanıyordu. Dostunu kaybetmişti. En sevdiği insanlardan birini kaybetmişti. Ve o, ondan nefret ederek ölmüştü. Daha çok canı yandı Merlin'in. Gerçek yine çok ağır geldi.
Gaius'un uyarısıyla düşüncelerinden ayrıldı genç büyücü. Herkes dağılmıştı. İki adam kaldıkları odaya gittiler.
"Merlin bir şeyler yemelisin."
Büyücü kafasını kaldırdı. "Efendim?"
"Bir şeyler yemelisin, yoksa,"
"Yoksa ne Gaius?" diye bağırdı Merlin. "Yoksa ne?"
"Yoksa sana söyleyeceğim büyüleri anlayamazsın. Geri döndürme büyülerini." yaşlı adam bunu istemiyordu, hepsi Merlin'i zorlayacak ve belki de ölümüne sebep olacak büyülerdi, bunu biliyordu. Ama genci böyle görmek, günden güne onun içten içe öldüğünü bilmek, işte bu Gaius'un canını çok daha fazla yakıyordu.
Önündeki iki farklı büyünün yazdığı iki farklı kağıda baktı büyücü. Zaten yaşlı adamın kağıtları verip kaçmasından bir şeyler olduğunu anlamıştı. Her iki büyü de yüksek ihtimalle Merlin'in ölümüne yol açacaktı. Derin bir nefes aldı gözünü kapatarak genç büyücü. "Tamam." dedi kendi kendine. "Bunu yapmak zorundayım. O benden daha önemli, benim tek görevim onu korumaktı." boğazına bir yumru oturdu büyücünün. Benim tek görevim onu korumaktı, dedi defalarca kendine. Benim tek görevim buydu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Yumruklarını sıktı. Bağırmamak için kendini zor tuttu. Anılar çok canını yakıyordu. Ölüm en acı gerçekti. "Yapacağım." dedi gözyaşlarını silerek. "Yapmak zorundayım." büyüleri inceledi tekrar. En güçlü olduğunu tahmin ettiği büyüyü aldı eline. Kapının dışında duran Gaius'un eline kağıdı verip vakit kaybetmeden Arthur'u emanet ettiği nehre gitti. Saatlerce aradı kralının cesedini. Tam ümidi kesilmişken buldu onu. Koştu, koştu. Ağırlaşmış cesedi sırtlandı. Atına bindi, saraya geri döndü.
Gaius büyü için gerekli malzemeleri toparlamış, hatta büyüye başlamıştı. Merlin Arthur'u hasta yatağına yatırdı. Solgun yüzüne baktı. "Özür dilerim." diye fısıldadı en yakın dostuna. "Sana yalan söylediğim ve seni koruyamadığım için özür dilerim."
"Tamam," diyerek böldü yaşlı hekim. İçi burkulmuştu. Merlin'i kaybedecekti fakat bu Albion'un geleceği için gerekliydi. Fedakarlık yapılmalıydı. Büyücü elindekini alacakken geri çekti. "Bunu yapmak zorunda değilsin, Merlin. Tekrar düşün."
"Hayır Gaius." diye yanıtladı genç. "Bunu yapmak zorundayım. Benim görevim bu." şişeyi aldı ve büyülü sözleri söyleyerek içti. Kalan damlaları Arthur'un kurumuş dudaklarından içeri döktü ve mırıldanmaya başladı. "Volo enim omnes vos deorum tota vita mea, dabo illi."
Sözleri bitirir bitirmez yere yığıldı büyücü. Son bir kez nefes alıp, hayata kapttı gözlerini.
Kral Arthur derin bir uykudan uyanır gibi uyandı aniden. Etrafına baktı şaşkınca. Gaius'u yerde çömelmiş, bir şeye sarılıp ağlarken görünce ayağa kalktı. Yerde yatan Merlin'i görünce kaşlarını çattı.
"O sizin için öldü kralım. Kalan hayatını size verdi." diyebildi Gaius ağlamalarının içinde.
Arthur sadece sustu. Her şeye sustu. Her şey için sustu. En çok onun için sustu. Onun aptallıkları için sustu. Gözünden akan yaşlarla sustu.
~Son, sadece bir başlangıçtır.~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Life ₪ Merlin One Shot
FanficPeki ya, Merlin Arthur'u geri döndürmek için hayatını feda etseydi? 300617