Köşkün içi ise dışımdan daha görkemliyim dercesine birbiriyle yarış ediyordu resmen. Girişte hemen solda onları karşılayan altın varaklı antika dresuar ve üzerindeki antika telefon tarih filmlerinden çıkıp gelmişcesine göz kırpıyordu. Sağ tarafta oturma odası şeklinde dizayn edilmiş bölümde ise zümrüt yeşili kadife koltuklar, konsol, orta sehpa ve masa yine altın varaklı kolluk ve ayaklıklarıyla saraylardan kopup gelmişti sanki. Uçuk pembe tonlarında damask desenli duvar kağıtları ise o dönemi özetleyen bir hava katmıştı ortama. Duvarda asılı olan kabarık mor elbisesinin üzerine sarı saçlarının sımsıkı topuzu eşliğinde mağrur duruşlu bir bayana ait tablo ise ev sahipliğini üstlenmişcesine onları seyrediyordu. Kadın o kadar gerçekçi duruyordu ki bir an tablodan çıkıp burada ne işiniz var diyeceğinden korktu Hazan. Her bir detayı hafızasına kazırcasına tek tek incelemeye devam etti. Ama asıl merak ettiği konu ise burada neden bulunduklarıydı. Sorsa biliyordu ki yine cevap alamayacaktı. Ortamın nostaljik havasına iyice kendini kaptırmış olan Hazan, o dönemlerdeki derin uykusundan uyandırılmışcasına Umut'un sesiyle irkildi birden.
"Nasıl buldun köşkü Hazan? Hayran hayran etrafını izlediğine göre etkilenmiş görünüyorsun, yanılıyor muyum? "
"Etkilenmemek mümkün mü sence? Buram buram tarihin izlerini taşıyor bu yıllanmış köşk ve eşyalar."
"Henüz yukarısını görmedik. Bir de oraları keşfedelim ne dersin?"
"Hay hay ama bir şartla. Burası kime ait ve biz neden buradayız canım? Bu soruyu cevaplamanı özellikle istiyorum."
"Benim sabırsız güzel sevgilim. Sen hep demez miydin bir gün zaman makinası yapılırsa geçmişte gideceğim zaman dilimleri padişahlar ya da kraliyet dönemleri olurdu diye. Şu an o çağlara gitmemiz pek mümkün değil ama o çağı canlandırıp sana getirmek istedim. Burasını babam önerdi bana. Yakın bir arkadaşına aitmiş. Yurtdışından döndükçe ara sıra uğruyormuş. Onun dışındaki zaman dilimlerinde ise film setlerine kiralıyormuş bu köşkü."
"Ne desem, hangi süslü cümleleri kursam azdır sana Umut. Sadece kalbimdeki yerinin her geçen gün daha da büyüdüğünü söyleyebilirim. Senin yaptıklarının yanında belki cılız bir ifade bu ama öyle düşünceli, öyle naif bir ruha sahipsin ki bunu dile vurmak mümkün değil. O yüzden mazur gör beni sevgilim."
"Benim tek gayem mutlu olman bahar gözlüm. Her yeni güne umutla, heyecanla uyanman... Monoton bir hayattan uzak bir evlilik sunmak amacım sana. Şartlar her ne kadar bu dile getirdiklerimi uygulamam da beni sekteye uğratmış olsa da söz veriyorum daha güzel bir hayat sunacağım sana."
"Daha ne sunacaksın canım. Çocuklar gibi mutluyum. Dokunduğun her şeyi güzelleştiren tılsımlı bir yüreğe sahipsin. Bende o yüreğin sahibesi olarak kendimi çok ama çok şanslı hissediyorum. Binlerce şükürler olsun."
Sohbetleri sürüp giderken ahşap oymalı tırabzanlar eşliğinde merdivenleri adımladılar. Üst katta alt katı aratmayacak nitelikte nostalji kokuyordu. Koridorlardaki tablolar, nişler içindeki antika eşyalar görenlerde büyük bir haz uyandırmaya yetiyordu. Birçok yatak odası barındıran katta her bir odayı dolaştıktan sonra en büyük olan odaya girdiklerinde ise muazzam eskitme eşyalarla döşenmiş bir görüntü karşıladı onları. Aldıkları kıyafetleri ise derin oyma işlemeli başlıklı büyük yatağın üzerinde buldular. Hazan Umut'a şaşkın şaşkın bakarken Umut ise muzip bir şekilde gülümseyerek gamzelerini sundu ona. Soru sormasına gerek kalmadan Umut araya girdi.
"Hadi bakalım şimdi çoook geçmişlere dönme zamanı geldi."
Hazan ise gülümseyerek isteneni yaptı. Kıyafetleri giyerken ise birbirlerine bakıp gülümsemekten kendilerini alamıyorlardı. Hazan hazır olunca Umut'un hayran hayran bakan nazarıyla karşılaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )
RomanceHazan ve Umut'un hikayesi "mektubat-ı aşk" kaldığı yerden devam ediyor... Nice imtihanlara esir düşen yürekleri bu kez kavuşmanın sarhoşluğuyla hayat yolunda akıp gidecekler... Zaman... Üzerine binlerce sözcük adanan, kimi zaman günah keçisi ilan ed...