Gözlerimi zoraki kapatarak uykuya daldığım bir anda gecenin bir yarısı tekli koltukta oturup sokağı gözleyen Mert'i görünce ürküp çığlık attım.
"Gecenin bu saatinde ne yapıyorsun? Neden uyumadın?" diye sordum merak ve korkuyla.
İşaret parmağıyla perdenin arkasından sokak lambasını gösterdi.
"Şurdaki insanları görüyor musun? Lambanın tam altındaki."
Merakla yataktan kalkarak işaret parmağıyla gösterdiği yere doğru baktım.
"Evet de. Orada kimse yok ki."
"Bak lambanın tam altında üç kişiler. Görmemen mümkün değil. Bize zarar verecekler. Yerimizi değiştirmeliyiz."
Şaşkınlık içerisinde lambanın tam altına doğru bakıyordum. İşin garibi orada hiç kimse yoktu. Çöp kovasından başka.
"İyi de orada hiç kimse yok. İyi misin sen? Ne saçmalayıp duruyorsun?"
"Çiğsel! Seni ve kendimi korumam lazım perdeyi iyice çek. Kapının arkasına masayı koy. Uyurken savunmasız oluyorum, o zaman seni koruyamam."
"Ben gitmek istiyorum. Lütfen bu saçmalığa son ver artık!"
"Seni gözümün önünden ayıramam. Bir daha bu konuyu açma! Şimdi uyu, sen güvendesin. Sabaha kadar başında bekleyeceğim. Gün aydınlanır aydınlanmaz buradan gideriz." dedi kendinden emin bir ses tonuyla.
Allah'ım nasıl bir lağım çukuruna düştüm? Evde yediğim hakaretler ve dayaklar bunun yanında daha iyi kalırdı. Ruh hastasıyla aynı odada kalmak gibi kötü bir şey yoktu galiba. Şimdi odayı bassalar sanki beni kurtaracaktı, ilk önce kendi kıçını kurtarma peşine düşerdi bu korkak!
"Tamam gideriz."
İnşaattan tam çıkacağımız sırada avazım çıktığı kadar bağırıp ruh hastasının elinden kurturmayı planlayarak yatağa doğru uzandım. O anda pencereden dışarıya bakmayı bırakıp ellerini yıkadıktan sonra yatağa yani yanıma uzandı.
"Benim olmalısın." diye sessizce fısıldadı.
Korkudan bacaklarımı sıktım. Cümlesini duymamazlıktan gelerek:
"İyi geceler Mert."
Odayı sessizlik kaplamıştı. Ne o konuşuyordu ne de ben. Neyseki bu gece yırttım diye düşünürken ellerimi olanca kuvvetiyle sıkmaya başladı.
"Bırak beni hayvan!" diye bağırmaya başladım.
Tek eliyle benim ellerimi tutuyordu. Ne kadar çabalasam da kurtulamıyordum. Diğer eliyle komodinin çekmecesinden turnikeyi alarak ellerimi bağladı. Diğer eliyle ise ağzımı kapatarak gözlerini gözlerime dikti.
"Sana sessiz olmanı emrediyorum. Daha fazla debelenirsen canın acır. Bence rahat dur! Seni seviyorum küçük sevgilim."
Eliyle ağzımı iyice bastırdı. Tek eliyle ise bedenimi sıkıyordu. Acıdan inledim. O ise umursamaz bakışlarla karın boşluğumu sıkmaya başladı.
"Benim olacaksın ve hep gözümün önümde olacaksın. Dedim ya seni çok mutlu edeceğim. Mavi gecelikler bu gecenin fazlalıkları sanki. Sakın bana dokunmaya kalkma! O yüzden seni turnike ile bağladım. Ellerini vücudumda gezdirmeni istemiyorum yani şimdilik. Belki ilerde senden çocuğum olursa o zaman bana dokunmana izin vereceğim. Şimdilik kendimi güvende hissetmiyorum." dedikten sonra geceliklerimi tek eliyle çıkarmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARANOYAK (BİTTİ)
Fiction générale"Aslında bakarsan etrafındaki çoğu insan kimsesiz ve terk edilmiş. Sen her ilkbaharda çiçeklerle bezenen ağaçların, her sonbaharda acımasızca terk edilmediğini mi sanıyorsun? İnsanoğlu bile o çok sevdiği fani dünyayı terk edecek, bu dünyaya alışman...