Sıradan yaşamaya o kadar alışırsınız ki, hayatınızda tuhaf bir şeylerle karşı karşıya gelmeyeceğinizi düşünürsünüz. Ya da bir çok zorluğu atlattıktan bir süre sonra, Artık yeter, diyerek vazgeçtiğiniz amacınıza geri dönmek çok uzak gelir. Çünkü dünyada günler halka misalidir. Hayatı oluşturan zincirde, bir halka kopsa nasıl düşüp dünyaya gözlerimizi yumuyorsak, amaçlarımız ve alışkanlıklarımız da tek bir halkayla kaybedebilir ucunu. Bu nedenle ipin ucunu yakaladığımızda bırakmamalıyız. Bıraktığımızda ise sıfırdan başlayacağımızı bilmeliyiz.
Yoongi'nin beklediğinin tam aksine yaşlı denilemeyecek kadar güzel ve bakımlı olan kadın da bir kez kaçırmıştı ipin ucunu. Belki de bilerek bırakmıştı çünkü artık gittikçe uzayan bu ipi taşımakta zorlanıyordu. O ipin, ucunda taşıdığı kötü hatıralarına bakmaya korkar olmuştu. Şimdi ise karşısına geçmiş, unutmak istediği geçmişini ona tekrar hatırlatan adama bakmaya daha fazla dayanamayarak kendini odasına kapatmış ve biriken göz yaşlarını serbest bırakmıştı.
Arkasında bıraktığı Yoongi ise açık kapıyı kapatıp çekinmeden içeri geçmişti. Baştaki gerginliğinden eser yoktu ve kendini fazla cesaret yüklü hissediyordu. Belki de karşısındaki kadının acizliğindendi bu.
Son derece eski tarzda döşenmiş ve hiçbir teknolojik alete içerisinde yer vermemiş olan küçük ev, ya da kulübe, Yoongi'nin fazlasıyla ilgisini çekmişti. Fakat hiçbir şeye dokunmadan yerdeki minderin üzerine oturmuş ve beklemeye başlamıştı. Kadın eninde sonunda saklandığı odadan çıkacaktı.
"Sence onu birden bire bu hale getiren ne?" Jimin'in sorusuna karşın "Bilmiyorum," dedi net bir şekilde. "Çocuğunu ve sözde sevdiği adamı bile kendi hayatından değerli görmeyip kaçan birinden bu denli duygu sömürüsü beklemiyordum."
Jimin sormasa da anlamıştı Yoongi'nin kırgınlığını. Geçmişte terk edildiği için annesine karşı bir nefret oluşmuştu içinde.
"Ona oğlu olduğunu söylemeyecek misin?" Yoongi gözlerinden saçtığı ateşle Jimin'e döndü.
"Benim annem o değil. Ben annemi yıllar önce Daegu'da bıraktım. Tüm bu saçmalıklar bittikten sonra da onun yanına döneceğim."
"Benim kurtulmamı bir saçmalık olarak mı görüyorsun?" Yoongi Jimin'in sorusuyla donakaldı. Ardından olumsuz anlamda salladı başını. Sert ifadesi, yerini sakinliğe bırakıp kaybolmuştu.
"Özür dilerim, sana patlamak istemezdim fakat her şey üst üste geldi." Ruh yavaşça Yoongi'nin yanına oturdu ve kolunun birini onun omzuna attı. Her ne kadar kırılsa da uzun süre küs kalamıyordu genç adama.
"Seni affetmem için sık sık ziyaretime geleceğine dair söz vermen gerek."
"Elbette ziyaretine geleceğim. Benden kurtuluşun yok Park Jimin." İkisinin de yüzünde büyük birer gülümseme oluşurken birlikte paylaştıkları duygularının ne kadar değerli olduğunu fark etmişlerdi birden. Acısıyla, tatlısıyla geçirdikleri şu kısa zamanda en güzel anları, birlikte gülümseyebildikleri anlarıydı. Çünkü çektikleri acıları zamanla unutsalar da, birlikte geçirdikleri güzel anları sonsuza kadar onlarla kalacak bir anı olacaktı.
hastaneden başlayarak konuştukları ve o zamanlar onlara ne kadar zor gelse de şu anda gülüp geçtikleri yaşanmışlıklarıyla uzun bir süre oyalandıktan sonra, bir kilit sesi işitmişlerdi aynı anda. Yoongi'nin yüzündeki gülümseme silinirken bakışlarını kadının girip, bir süredir de içeride kaldığı odanın kapısına çevirdi. Az önceki zayıf halinin aksine şimdi biraz daha toparlanmış gibi duran kadın pes etmiş bir şekilde Yoongi'ye döndü.
"Bu büyüyü bozmak benim hayatımı bile tehlikeye atabilir. Aynı zamanda, bir defa yapılan büyüyü bozmak için, bedel ödenmesi gerekir. Eğer bedelini ödersen, kendi hayatımı riske atmayı kabul edip geçmişte yaptığım ve çok pişman olduğum bu büyüyü bozacağım. Fakat unutma, bedel ödemek sandığından daha zordur." Yoongi oturduğu yerden hızla kalkarken "Tamam," diye atıldı sabırsızca. "Bedel neyse öderim."
Kadın sıkıntılı bir iç çekti. Ardından odanın köşesinde duran büyükçe paspasın yanına ilerleyip ucunu kaldırarak kenara savurdu. Paspasın hemen altında aşağıya açılan tahta bir kapı çıkmıştı açığa. Kadın kapının demirine asılıp çekti ve büyük bir güç sarfettikten sonra eskidiği için zorlanan kapıyı açtı. Onun için yıllar olmuştu buraya inmeyeli.
Merdivenlerden yavaş adımlarla inerken Yoongi de korkusuzca peşinden ilerliyordu kadının. Uzun merdivenlerin sonunda ulaştıkları karanlık oda, yerin altında olmasından ötürü ürpertecek kadar serindi. Aynı zamanda ağır toz kokusunun hakim olduğu odada böcekler olduğuna da emindi.
Kadının yaktığı ve odanın aydınlanmasında yardımcı olan gaz lambasıyla görüş açısı da netleşirken merakla göz gezdirmişti etrafında. Bir kitaplık dolusu eski kitap, birkaç araç gereç ve bir sürü de mum vardı odanın içinde. Aynı zamanda köşede bir yere çizilmiş olan yıldız şeklinde sembol iç ürperten tarzdaydı. Bakışlarını oradan kaçırarak merakla kadına döndü. Bir yandan da bu evde nasıl yaşanacağını düşünüyordu.
Yanındaki Jimin'den güç alarak az önce eser dahi bulundurmayan fakat şimdi gün yüzüne çıkan korkusunu yenmeye çalıştı. Merakı eşliğinde kadının bir kitabı hararetle karıştırışını izliyordu. Yapraklarını hızlı hızlı çevirerek sonunda bir sayfada durmuş, yazanları kaşları çatık okumaya başlamıştı. Ama aradığı şeyin bu olmadığını fark ettiğinde o sayfayı da atlayıp karıştırmaya devam etmiş, sonunda kitabı kapatıp tekrar rafa yönelmişti. Birkaç defa tekrarlayan bu döngü Yoongi'nin sabrını zorlarken sessizlikten sıkıldı ve "Bu büyüyü yaptığından pişman mı oldun," diye sordu bir konu açmak adına. Kadın aniden hareketini kesip olduğu yerde kalakalırken Yoongi merakla tek kaşını kaldırmıştı.
"Bu büyü benim elimden en değerlimi aldı," dedi. Öte yandan bunu hatırlamak dahi istemiyordu.
"En değerlin neydi?" Kadın sinirli bir iç çekti. Ardından tüm vücuduyla Yoongi'ye döndü.
"Bak, kimsin ya da o adamın neyisin bilmiyorum ama bu seni hiç ilgilendirmez. Bu büyü başıma büyük işler açtı ve kurtulamadığım bir lanet gibi üzerime yapıştı. Şimdi de sorumluluk alıp yaptığım bu hatayı düzeltmek için isteğini kabul ettim. Yani her şeye burnunu sokma."
"Bu en değerlin, bir insan mıydı," diye diretti Yoongi. İçinde sorgulamaktan kendini alamadığı bir umut yeşermişti.
Kadının yüzü gözle görülür derecede asılırken olumlu anlamda salladı başını. Arından "Oğlumdu," dedi kısık bir sesle.
"Oğlunu seviyor muydun?"
"Tabi ki seviyordum. Hangi anne çocuğunu sevmez? Ben onu başına bir şey gelmeden dünyaya getirebilmek için ne zorluklardan geçtim. Ama, doğduğu anda onu benden ayırdılar. Bir daha da ondan haber alamadım." Yoongi'nin işittiği sözlerle boğazında bir yumru oluşurken ne diyeceğini bilememişti. Bunlar, annesini sevmesi ya da onu kabullenmesi için yeterli bahaneler değildi. O ne olursa olsun yaptığı bu hatadan sonra affedilebilecek biri olamazdı. İkinci şansı da hak etmiyordu. Çünkü Yoongi'nin üzerindeki bu lanetin bile tüm sorumlusu oydu...
"İşte burada!" Kadının birden atılmasıyla irkilirken merakla dikkat kesilmişti söyleyeceklerine. Birkaç satırda göz gezdiren büyücü kadın aradığı şeyi bulmuş gibi iç çekip Yoongi'ye döndü. Fakat gözlerindeki korku da saklanılabilecek gibi değildi.
"Bu büyüyü bozmam gerçekten çok zor. Çünkü bu teslim olmaktan farksız. Büyük ruhla iletişime geçmem ve ruhlar alemine kilitlenmiş olan bedenin geri dönmesi için izin istemem gerek." Yoongi bu işlerden pek anlamasa da kadının ses tonundan bile hissedebilmişti tehlikesini. Aynı zamanda kadın ruhlarla iletişime geçeceğini söylüyordu. Ne kadar zor olduğunu bunca senelik yaşantısında tecrübe ederek öğrenmişti.
"Ne gerekiyorsa yap. Umrumda bile değil. Bu büyüyü yaptığın gibi, bozmak zorundasın." Kadın pes etmiş bir şekilde omuzlarını düşürdü ve "Haklısın," dedi. Ardından bakışlarını tekrar Yoongi'nin gözlerine çıkardı.
"Ben bu işi halledene kadar yukarıda bekle. Sonucu sana söyleyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❈The Puppet↠myg+pjm❈
Fanfic🌙Unutma! Hiçbir iyilik karşılık bekleyerek yapılmaz.🌙 Yayımlanma tarihi ↠15.05.2018 İthafen ↠ @Yoongi_Swag_Shuuya © Tüm hakları saklıdır