Yine okuldan gelmiş, çok yorgun ve açtım. Üzerimi değiştirmek için dolabı açtım ve içinden siyah bir taytla yeşil bir tişört alarak dolabı kapattım. Üzerimi değiştirerek favori tokamla saçımı klasik ev topuzu yaptım. Tabletimi aldım ve dizi izlemek için yatağa uzandım. Birkaç dakika sonra dolabın içinden tıkırtılar geldi, sanırım birşeyler düşmüştü. Aldırmayıp devam ettim ancak bu sefer dolabın kapısı açıldı. Buraya geldiğimden beri şu yurtta doğru dürüst bozuk olmayan bir şey bulamadım diye söylenerek dolabın kapağını kapatmak için hızlıca yerimden kalktım. Tam dolabın kapağını kapatacakken dolabın içinden odama sızan bir ışıkla ferah yosun kokusu duydum. Neler olduğunu anlamak için dolabın içine doğru eğildiğimde dolabımın içinden gelen dalga sesleri eşliğinde gördüğüm sahil manzarası karşısında şok olmuştum. Açlıktan neler görüyordum?! Kendime sinirlenerek bir hışımla dolabın kapağını kapattım ve mutfağa gittim. Bir sandviç yapıp hızlıca yedim. Odaya girdiğimde dolap kapağının tekrardan açıldığını gördüm. Ürkekçe dolaba yavaş adımlarla ilerledim. Her adımımda dalga sesi artıyor ve odamı taze yosun kokusu sarıyordu. Dolabın önüne gelmem ile dolap kapağının tamamen açılması bir oldu. Kapak geriye kadar açıktı ve sahil bir haraketli tablo misali karşımda duruyordu. Sahil görüntüsü daha da parlamaya başladı ve içeriden bir ses yükseldi: "Yanımıza gel..." bu annemin sesiydi. Gördüğüm parlayan ışığın ortasına doğru elimi uzatmamla elimin kum tanelerine dokunması bir oldu. Korkuyla elimi çektim ve bir şey olmuş mu diye kontrol ettim. Tanrım bu da ne? Sanırım öğrenmemin tek yolu elbette ki gördüğüm esrarengiz ve parlayan sahile gitmekti. Tekrar elimi uzattım, derin bir nefes aldıktan sonra yosun kokusunun tüm vücudumu sardığında gözlerimi kapatarak dolabın içine girdim. İşte o gördüğüm sahildeyimdim. Heyecandan ilk kez deniz görmüş gibi hızla denize koştum. Çocuklar gibi koşuyor ve eğleniyordum. Burası neresiydi? Buraya nasıl gelmiştim ve nasıl dönecektim? Telaşla denizden çıktım ve geldiğim yöne baktım. Beni buraya getiren dolap oradaydı. Panikle koşarak kendimi dolabın içine attım, yine o pis ve rutubet kokulu yurt odasındayım.
Çıktığıma pişman oldum, acaba oraya tekrar girebilir miyim? Uslanmaz yaramaz çocuklar gibi tekrar dolabı açtım. Sahil göz kamaştıran deniziyle tekrar gözümün önündeydi. Oraya dair içimde iyi hisler vardı. Dolaba tekrardan girmek için gözlerimi kapattım, cesaretimi topladım ve derin bir nefes aldım. Tam dolaba girecekken oda arkadaşım odaya daldı. Bu arada oda arkadaşımın bahsi geçmişken söylemeden edemeyeceğim, oda arkadaşım Lotis konsantre olunca suyu haraket ettirebiliyor. Onun üzerine araştırma yapmıştım, yunan mitolojisine göre Poseidon adında bir deniz Tanrısı varmış ve onun Lotis adında bir kızı varmış. Tabii bence bu tamamen tesadüftür -umarım-.
"Neden gelmiştin?" kendimi toparlayarak Lotis'e bir şey çaktırmamaya çalıştım.
"Bugün mezarlığa gideceğiz unuttun mu? Afrodit birazdan gelir hazırlan.". Lotis aramızdaki ikinci güzel kızdı, en güzelimiz kesinlikle Afrodit. Onun ismini merak ettiğim için onuda araştırmıştım. Afrodit yunan mitolojisine göre Zeus'un kızlarından birisiymiş ve aşk Tanrıçasıymış. Lisenin en populer çocuğuyla çıkmasının sebebi bu olabilir. Ahh! Neler saçmalıyorum üst üste gelen iki tane çok doğru tesadüften başka bir şey değil bu. Ama tüm olayı düşününce kendi ismimin anlamını merak ettim doğrusu, mezarlıktan dönünce araştırmam gerek.
"Hu hu! Ben geldim, nasılsınız?" Afrodit bize sarıldı ve öptü, yine parfümünü değiştirmiş. "Sen neden hala hazırlanmadın Melinoe?"
"B-ben hazırım. Sadece montumu almam gerek. Siz çıkın isterseniz ben montumu alıp geliyorum."
"Pekala, büyük kapının orda bekleyeceğiz.". Gittiklerine emin olduktan sonra montumu giydim ve gizli sahilime hoşçakal diyerek odadan çıktım. Dışarısı sıcak ama rüzgarlıydı, tepedeki ay ise karanlığı aşıp her tarafı bembeyaz bir ışıkla kaplıyordu. Üşüdüğüm için bekledikleri arabanın yanına koştum.
"Gece mezarlığa gitmek konusunda ısrarcımısınız?" Afrodit ince ve güzel sesi ile ikimize bir soru yöneltti.
"Sadece arabayı sür Afrodit" Lotis emin bir şekilde Afrodit'in sorusunu cevapladı. Mezarlık çok karanlık ve sisliydi. Nedense ayın ışığı burayı pek aydınlatamıyordu. Afrodit mezarlığa girmek istemesede Lotis için korkak adımlarla mezarlığa girdi. Küçüklüğümden beri mezarlıklara karşı çok büyük bir ilgim var. Huzur verici ve sessiz olduğu içindir. Mezarlıklar yurttan ve okuldan daha ilgi çekici. Çoğu sabah mezarlığa gelip kitap okuyorum, bu içimi çok rahatlatıyor. Lotis'in yanına gittim, mezarların üzerindeki yaprakları, poşetleri ve diğer çöpleri temizledik. Bu işi çok seviyorum, her hafta pazar geceleri mezarlığı temizliyoruz. "Ben bu tarafı temizleyeceğim!" kızlara haber verdikten sonra sisin yoğun olduğu kısmı temizlemeye gittim, bu kısmı hiç hatırlamıyorum. Herneyse burayı temizleyip eve gitmek istiyorum. Gerçekten çok yorgunum. Burada neden hiç mezar taşı yok? Sanırım geri dönmeliyim. Geldiğim yöne doğru döndüm, tam karşımda yoğun sisten tam belirgin olmayan kadın ve erkek silüetleri vardı. İçimi bir buz kütlesi kaplamıştı ve beynimin içinde düşüncelerden oluşan sesli bir fırtına çıkmıştı. Onları daha iyi görmek için gözlerimi kıstım ve silüetlerin olduğu yere baktım. Neden bana doğru ilerliyorlardı? İçimi kaplayan buz ayaklarıma kadar inmişti ve hareket edemez hale gelmiştim. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve iyi birşeyler olmasını diledim.
Gözlerimi açtığımda az önce gördüğüm sisten oluşan silüet topluluğu önümde diz çökmüş beni selamlıyorlardı. Şimdide yorgunluktan halisilasyon görüyorum sanırım. Gözlerimi ovuşturarak tekrar baktım ama hala oradaydılar. Bu sefer bağırarak: "Ruhlar Tanrıçası Melinoe! Bizi Yönetmenizi Bekliyoruz!" dediler.
"Ne Tanrıçası? Siz kimsiniz!"
"Yeraltı Tanrısı Hades'in Kızı Ruhlar Tanrıçası Melinoe, dünyamızı yönetmelisiniz."
"Anlayamıyorum, ben nasıl bir rüyadayım!" dedim ve koşmaya başladım. Sisten oluşan topluluk yani ruhlar arkamdan "Siz gelene kadar sizi bekleyeceğiz, bizi çağırmanız için gerekli kelimeleri söylemeniz yeterli olacaktır." diyerek bağırıştılar. Daha hızlı koştum ve Lotisleri buldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hell Fire
FantasySıradana bir kız olan Melinoe, sıradan bir günde dolabının arkasında Tanrıların evi Narnia'yı bulur. Annesinin Persephone yani toprağın Tanrıçası olduğunu ve babasının ise Hades yani yeraltı ve ölmüşlerin Tanrısı olduğunu öğrenir. Kendisi ise Melino...