Hyungwon evinden çok uzaklardaydı.
Daha da kötüsü yaralıydı ve evinden çok uzaklardaydı.
Vücudu hala dünya atmosferine uyum sağlayamamıştı -Bunu çoktan biliyordu, biliyordu da bunun olacağı ihtimali aklına asla gelmezdi.
Ağabeyi Hyunwoo, doğup büyüdüğünden tamamen farklı olan bu gezegene şimdiden ayak uydurmuş gözüküyordu, Dünya'ya gelmekten nefret etmiş gibi gözüken Minhyuk bile alışıyor gibiydi... Peki Hyungwon neden bunu başaramıyordu? Niye içine çektiği hava (%78 azot, %21 oksijen, sera gazları ve gittikçe artan karbondioksit...) boğazında takılıyor ve niye her nefes Hyungwon'a bu mavi-yeşil gezegene ait olmadığını gösteriyordu?
Dünya ona çekip gitmesini söylüyor gibiydi.
Diğer türlü akciğerlerinin patlamasının altında hiçbir sebep olamazdı.
"Siktir,"diye tısladı ani hatırlamayla. Akciğerlerim patladı!
...
"Lütfen yaşadığını söyle, hey!"
...
"-e yapacağımı bilmiyorum abi, kan kusuyor! Sarhoşun teki gibi kusuyor ama arabama bulaşan şey vodka ve cips değil, KAN!"
Korkmasının sebebi buydu demek.
"Şş," dedi Hyungwon yavaş yavaş kazandığı kuvvetinin tamamını kullanarak çünkü aklına gelen tek şey buydu. "Korkma."
...
Hyungwon nefes alabiliyordu.
Dünyaya geldiğinden beri, ilk kez, rahatça, acı çekmeden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my little human, my moonlight majesty || hyungkyun
Science FictionHyungwon Dünya'ya ait hissetmiyordu. Ta ki bu ıslak gezegende ona aitmiş gibi hissettiren Changkyun'u bulana kadar: kışlık yorganlar kadar kalın ve sıcak sesli, her daim cevap vermeye hazır, o tatlı küçük insanını.