Satanist Irish

173 3 1
                                    

THE BEGINING

Kocaman bir ev değil orası, küçük aslında. Yine de küçük, kocaman gibi sıfatlar göreceli kavramlar değil mi? Öyle. Fakat yaklaşık on dört kişinin yaşamasına bakılarak evin küçük olduğu söylenilebilir. Söylenilebilir mi? Öyle zaten, küçücük! Belki de evi bu kadar küçük gören sadece odur. Çünkü evdeki sıcak ortamda bulunanlar evi küçükten ziyade sevimli buluyor. Eh, zaten her şey bakış açısı değil mi? Her işin içinde, her kavganın başında, her tartışmanın dibinde bakış açısı yatmıyor mu? Belki herkes aynı yönden baksa kavga, dert olmaz. Kim bilebilir? Kimse bilemeyeceği gibi bakış açısı da değişmeyecek bu eve karşı. O, henüz on beş yaşında sarışın bir çocuk aslında, bakış açısı oldukça karamsar. Normalde evi küçükten ziyade sıcak bulmalı. Kuzenleriyle oturup güzel güzel oynamalı. Tüm aile gibi zamanında sofraya oturup zamanında kalkmalı. Herkesle beraber top oynayıp ip atlamalı ama yok. Yok ya hayatta yaptıramazsınız gerçekten inatçı keçi gibi davranmakta ısrarlı. Anne ve baba ne kadar söylerse söylesin hayır! Oynamayacağını söyledi mi oynamaz, yemeyeceğini söylemedi mi yemez. Ne zaman inatçılık yapsa pişman olacağını da bilir aslında. İnatçılık da böyle bir şey, yine de vazgeçemez hayır demekten. 

Yine bir öğle yemeği, yine bir işkence, kocaman aile nereye, hangi masaya sığmayı bekliyor? Bilmiyor. Gözlerini devirerek kendini bu küçük evden dışarı attı. Hızlı adımlarla evlerinin dibindeki ağaçlık alana attı kendini. Kuzenleriyle sürekli burada oynamak zorunda kalırdı ama onların bilmediği gizli noktasına gitti. Yarım yamalak yapılıp yıkılmış kiremitlerin üzerinde yerini aldı ve parmaklarıyla dibinde büyümüş ağacın gövdesini okşadı. Tertemiz parmak uçlarını ağacın gövdesinde gezdirerek tüm fazla enerjisini toprağın bir parçasına aktarıyordu. En azından aktardığını düşünüyordu fakat öyle bir olay söz konusu değildi. Sadece büyü gücünden bir parçasını ağaca sürterken ilk karıncalanmasını hissetti. Kapalı gözleriyle kendini mutlu bir hale sokarken gözünü açtığında ağacın gövdesinde ilk defa gördüğü çizikleri fark etti. Daha demin yoktular? Nereden çıkmış olabilirlerdi ki? Anlayamadı, aklı ermedi küçük kızın. Henüz on beş yaşında olup bir bavula sığacak kadar küçük olmanın getirisi değildi bu; on beş yaşında olup henüz ergenliğe erişemeyip aklının erememesinden olmalıydı. Fakat öyle olamazdı, çocukların hayal gücü daha genişti ve bir çocuk olarak anında kendisinin büyü yapabildiğine inanması gerekiyordu, olay buydu değil mi? Fakat kendisinin inanması dışında, gözlerinin inanmaması dışında, kalbi bile inanmak istemiyordu. Yıllarca fark edememiş olması neye bağlıydı. Belki yeni patlamıştı. Ne olur ne olmaz bilinemez fakat o andan sonra bir kez daha deneyeceği belliydi. Sağ elini, kutsal elini kaldırıp ağaca değdirdi ve tüm gücüyle bastırdı. O anda elinin izi çıkınca bir hışımla kalkıp ağacın diğer tarafına geçti, yapraklarını düşürdü ağaç. Hayır bunu istememişti, böyle düşününce yapraklar geri kalkıp yerlerine geçti. Bunu da istememişti. Tekrar düştüler, karışık kafası bir anda tüm ağacı ateşe verirken göz bebekleri fazlaca büyüdü. Kalp atışları şimdi hızlanmaktan ziyade yavaşlamıştı, kalbi zaten yavaş yavaş midesine iniyor gibiydi. Gözleri yuvasından çıkacakmış gibi bakarken kafasında neler olup bitiyordu? Bu nasıl olabilir, ben ne yaptım, bu bir şaka mı, deli miyim, beynim benimle oyun mu oynuyor acaba tarzı sorular ışık hızında beynine şimşek gibi sırayla çakarken elleri açık öylece kaldı. 

Noldu şimdi, tüm bunların bir rüya olduğunu düşünerek kendini eve attı, kimseyle konuşmadan yatağına girdi, boğuluyormuşçasına nefes alırken hala kafası karışıktı, mutlu hissetmiyordu daha çok yük vardı omuzlarında, kuvvetli bir gücün yüküydü. Fakat aynı zamanda içinde bir hüzün vardı, farklı bir his, ne hissettiğini kendisi de anlayamıyordu ki açıklasın, sadece ağlamak istiyordu, çünkü istiyordu işte. Boş yere akan göz yaşlarına sonradan çok gülecekti, çünkü sonraları ne kadar aptal olduğunu düşünecekti. Yine de bu şu anda böyle hissetmesini engellemiyordu, ağlıyordu ama ailesi farklı bir şey olduğunu düşünmemişti. Her zamanki Anais ağlıyordu işte, fakat farklı keşiflerin olduğu bu günde ağlamasının belli bir nedeni vardı. Peki ailesi neden yanına gelmiyordu? İşte gelmemeliydiler. Ona deli deyip ya hastaneye yatırırlarsa? Bu tarz düşünceleriyle ve ağlayarak geçirdiği saat sonucunda uyuyakalırken diğer gün tüm saatler boyunca kendi yaptığı şeyi düşünecekti, şimdilik normal bir çocuk gibi uyuyordu. Ne masum...

Anais Geçmişi Hakkında Ek Bilgi;;

Lilith'in beşinci kuşağından gelindiği inanılır bu soyun. Anais'in büyük büyük büyük atası sayılır Nymphadora. Fakat kendi ismini kötülüğe çalışmak için saklamıştır. Herkes onu Mara olarak bilmiştir zamanında. Katlettiği erkeklerin ruhlarını emerek kendine işkence edermiş, derler. Kitapta bu tarz bir prtrede rastlar atasına genç hatun. Psikopat atasıyla tanışır. O an araştırır. Tüm ataları gizliden gizliye şeytana hizmet eden cadılarmış, öğrenir. Hepsinin ritüelleri ve ayinleri, ah ne kadar kan ne kadar kedi ne kadar ruhsal bir enerji, tüm atmosferi kaplarken gittikçe Mara esiri olur şeytanın. Elleri yanar ama hissetmez, çünkü kalbini yiyen şeytan bu yolla daha çok acı çektirir ona. Uzun bir süre evinden çıkmaz, odadaki mumlar kurur, sular buharlaşır ve su almaya gider. Susuz büyüye odaklanamaz. Bir deniz kenarında kendi işine bakarken bir gemiciyle tanışır. Onunla aşk yaşar fakat çocukları da kendi kadar karanlık olur. Gemici genç ise korkak olduğunu Mara'ya kanıtladığı anda kadının kollarında ölür ve şeytan bir daha terk etmemek üzere gelir. Sevgilisini de katlettikten sonra bir tutam aydınlık kalmaz içinde. Çocuklarını sırf yerini alsınlar diye kin dolu bir disiplinde büyütür. Onları korkutur ama sevmez, öper ama sevgisini belli etmez. Onlara büyünün temellerini öğretir. Kafatasları, kanlar, boynuzlar ve en önemlisi işaretler, su, taşlar. Her ayinlerinde bir çocuk doğurup bir çocuk feda ederler. Hepsi kör olmuştur şeytan gücu karşısında. Fazla doğuranlar ölür, bazıları delirir. Bu işkenceye sadece güçlüler katlanır, hayatta kalırlar.

Daha sonra farklı kurbanlar aramışlar, bu yüzden kasabaya taşınırlar. Aile daha önemli bir hale gelir. Gizli ölümler kasaba tarafından fark edilir. Hiç kimse onlardan şüphe etmez. Fakat bu Mara'nın küçük torunu işleri karıştırır. Kendi arkadaşlarına cadı olduğunun söyleyince tüm kasaba heybetli evin önünde dikilir. Zamanla gücü atmış Mara ise bu oyunu hemen bitirmek ister ve tüm kasabayı katleder. Aynı zamanda torunlarıni ve bazı çocuklarıni sürgün eder. Sürgü edilmeyen çocuklarından biri, Anais, ileride kardeşlerini özler ve pişman olup evden kaçar. Başka bir yerde başka bir zamanda torunlarından biri dünyaya gelir. O sırada onun adıni büyük annesinin hatrına Anais koyarlar. Fakat o sırada kaçan aile fertleri Mara tarafından yakalanır ve alevler tarafından acıyla katledilir. Anais'i ise eski komşularu bir insana emanet ederler fakat bu insan korkudan kızı bırakır.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 28, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Satanist IrishHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin