Yeni bir gün. Okula 2-3 gündür gitmedim. Okul yolu olduğu için asla saymam. Bugün gitmem gerektiğini düşünüp hazırlandım. Babamın dün attığım e-maili aldığını umuyordum. Ve tabi suratının astığını. Annemin çağırışıyla hızlı adımlarla aşağı indim. Annem bana güzel olduğumu söyledi yoksa okulda biri mi var gibi bir soru da sordu. Bir erkek mi var yoksa diyerek sorularına devam etti. Ben okuldakileri insandan saymazken o bana biri mi var diyordu. Gülüp sadece hayır dedim. Annem gene mutlulukla masayı donatmıştı. Zeytinler bile gülümsüyordu sanki. O buruşuk kabukları sanki kocaman gülümsemiş bir ağızdı. Hayatından hep şikayet eden limonlu çayım bile parlıyordu, gülen gözlerin parıltısı gibi. Ben de mutluydum tabi. Güzelce kahvaltımı yapıp üst kata tekrar çıktım. Önce odama oradan da banyoya geçtim. Kendime baktım, "Bugün kötü kız yok, sen okula giden normal bir kızsın." dedim. Telefonum çalınmıştı, yani bizimkiler öyle biliyordu. Bu yüzden müzik çalarımı aldım yanıma ve kulaklığımı. Çantamı da kapıp hızlı adımlarla kapıya yöneldim. Annem ağzında koca gülümsemeyle "İyi dersler bir tanem" dedi. Anneme kocaman bir öpücüğü verdikten sonra o öğrenci denilen, insana benzetilmeye çalışılmış canlıların bulunduğu, okulun sarı otobüsünü beklemek için durağa doğru yol almaya başladım.
Kulaklıklar kulağımda müzikle o kadar eğleniyordum ki o upuzun yol sanki çok kısa sürede geçmiş gibiydi. Bir süre sonra durakta bi çocuk benim yanıma gelip "Pardon sessiz olabilir misin? Kitap okumaya çalışıyorum." dedi sakin bir şekilde. Sanırım müzik dinlerken kendimi kaptırmış ve ağzımdan birkaç sözcük kaçmıştı. Kızarmıştım. Biraz utançlıktan dolayı kekeleyerek "Ö-özür dile-lerim." dedim. O da ağzında kocaman bir gülümsemeyle "Önemli değil, aslında seni dinlemek gerçekten güzeldi." dedi. İşte asıl şimdi yüzüm kıpkırmızı olmuştu. O gülümsemesi çok garip geliyordu bana. O beyaz dişlerini göstererek gülümsüyordu. Yanağında ki çukur bile ayrı gülümsüyordu sanki. Ya hava sıcaklamıştı ya da ben kızarmaktan yanıyordum. Otobüsüm geldiğinde yöneldim hemen. Aynı anda o da yönelmişti. Bu garipti çünkü okulda onu görmemiştim. Otobüsün kapısı açıldığında bütün kızlar bizim durduğumuz yere bakıyordu. Ben çıkıp etrafa bakmaya başladım. Her zamanki gibi cool, popüler, kendini beğenmişler en arkayı doldurmuşlardı. En ön koltuklarda inekler vardı. Onların arkalarında onlara arkadaş gibi yaklaşan ama aslında olmayan insanlar vardı. Sonlara doğru giderken herkes kendi halindeydi. Bende bunlardanım diye düşünerek orada boş bulduğum bir cam kenarına oturdum. Oturur oturmaz gözüme duraktaki çocuk takıldı. Peşinde onca kız varken döndü, dolaştı ve yanıma oturmak için izin istedi. Onayladım. Dönüp ona bakamıyordum bile utançtan. Yola bakıyordum durmadan. Yağmur hafif hafif yağmaya başlamıştı. Cama çarpan yağmur damlalarına camın diğer tarafından dokunuyor gibiydim. Parmaklarımla onlara dokunmaya çalışıyordum. Müzik dinliyordum aynı anda. O "Afedersin" diyerek benimle diyalog kurmaya çalıştı. Ben yoldan gözlerimi ayırıp, kulaklığı kulağımdan çıkarıp "Efendim?" dedim.
F- "Ben Fred, Fred Hankess."
M- "Ben de Mira."
F- "Tanıştığıma memnun oldum Mira. Okulda yeni misin? Seni daha önce görmedim."
M- "Hayır 2-3 gündür okula gelmiyorum sadece. Sen?"
F- "Ben de 2 gün önce buraya kayıt oldum."
M- "Hoş geldin o zaman ne diyeyim."
F- "Teşekkürler, hangi müziği dinliyorsun?"
M- "Miley Cyrus - We Can't Stop"
F- "İnanamıyorum bir Miley hayranı olacağını sanmıyordum."
M- "Dinlemek ister misin?"
F- "Neden olmasın?" dedi ve kulaklığımın bir tekini ona verdim. O sakin görünen çocuk gitmiş yerine çılgın bir hayran gelmişti. Dilini çıkartıp bana hareketler yapıp beni güldürüyordu. Daha sonra "Bak şimdi!" diyerek bağırarak "And we can't stop! And we won't stop!" diyerek bağırmaya başladı. Gözlerimden yaşlar gelmeye başlamıştı, gülmekten. Çok iyi anlaşmıştım biriyle hemde okuldan. Şöför okula gelmeden 2 durak önce bizi kovdu. Gülerek aşağı inmiştik ama otobüsten çıkar çıkmaz gülmemiz kesilmişti. Çünkü biz eğlenirken yağmur çoktan hızlanmıştı. Sırıl sıklam olmuştum. Üstümde sadece gömlek vardı. Fred bana yaklaşıp "Üşümüş görünüyorsun." dedi. Üstündeki yeni parfüm sıkılmış deri ceketini çıkarıp benim omuzlarımın üstüne attı. Bu olay aslında on saniyede bitmişti ama bana göre çok uzun sürmüştü. Hızlı adımlarla okula gidiyorduk. Bu sefer sırıl sıklam olan oydu. Üstüne giydiği dar tişört vücuduna tamamen yapışmıştı. Bütün vücut hatlarını görebiliyordum. Üçgen vücudu belirginleşmişti. Okula geldiğimizde ayrılmak zorunda kaldık. Çünkü ders saatlerimiz farklıydı. En geç yarın göreceğim umuduyla yaşamaya devam ediyordum. Çıkışta o, gıcık sarı otobüste yoktu. Sanırım yürümeyi tercih etmişti. Eve varana kadar kulaklığı hiç çıkarmadım. Gözümü de yoldan ayırmadım.
Eve vardığımda odama çıktım direk. Babamı aradığımda sesi çok kötü geliyordu. Bunun nedeni ya e-maildi ya da haberim olmayan bir şeyler olmuştu. Bende o gün için annemden izin alıp babamın evinde kalmaya gittim.
Babamın evine gittiğimde babam şöminede bir şeyler yakmıştı. İlk başta üstünde durmadım. Fakat gelen kokuyla bunların odun veya kömürden başka bir şey oldukları belliydi. Sanki yanma değil de büzülme gibi kokuyordu. Ve yananların fotoğraflar olduğunu öğrenmiştim. Babam üzgün olduğu için erken yattı. Telefonunu masanın üzerinde şarja bırakmıştı. Biraz karıştırırken Mr. Sezars'la olan mesajlarına baktım. Ayrılmışlardı! Bu şekilde asla planlarım işlemezdi. Elimde babamı tehdit edecek deliller bulunması gerekiyordu. Yarın diğer planı yapmam gerekiyordu. Yarın ya da bir sonraki gün babamla Mr. Sezars tekrar birlikte olucaklardı!
Babama not: Zamanında yanlış kişiyi ağlattın! Acım büyük, nefretim büyük!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAM BIR GAY!
Novela Juvenil16 yaşındaki Mira'nın babası hakkında öğrendiği gerçekler ve babasına bulunduğu tehditleri Ümitcan AYDIN'ın kaleminden anlatan bir hikaye.