-artık ağlama Simirna gerçekten iyiyim
-nasıl ağlamayayım Gül, ya o tek böbreğine gelseydi kurşun, inan kendi böbreğimi verirdim sana,
-biliyorum tatlım ama lütfen artık kendini suçlama, bu benim işim, sana birşey olmadı ya önemli olan o benim için...
İlk şok atladıltıktan sonra, geriye üzüntü ve korkudan başka bir şey kalmamıştı.
Selim Gülsima ile birlikte ambulansla hastaneye, Bekir'de, karısını eve soktuktan sonra silahını alarak sokaklara ateş eden kişiyi aramaya çıkmıştı.
Kamera kayıtları, görgü tanıklarının ifadesinden pek bir şey çıkmamış, siyah plakasız bir minibüsten başka ellerinde hiç bir şey yoktu.
Uzun namlulu bir ak-47 ile ateş açılmıştı.
İşin ilginç tarafı terör örgütünün silahıydı bu.
Olay yerinde bulunan polisler, olay yeri inceleme ekipleri bile şaşırmıştı, gerçi doğuda ve sınır bölgelerinde her türlü silahı temin etmek çok kolaydı ama yine de Bekir'i ve diğer herkesi sorgulayarak örgütle ne gibi husumetleri ya da bağlantıları olduğunu öğrenmeye çalışmışlardı.
Bekir'in özel kuvvetlerden, Selim'in de özel harekattan olması olayları daha içinden çıkılmaz bir hale sokmuştu.
Bekir iyi değildi, üç gündür uyumuyor, yemiyor, geçmişi tekrar tekrar yaşıyordu.
Bu bir uyarıydı biliyordu. İlk kurşun Simirna'nın tam yanında durduğu ağaca isabet etmişti, istese Simirna'yı da vurabilirdi. İkinci kurşun da özellikle Gülsima hedef alınmış, Simirna'yı vurmamakla ince bir mesaj iletmişlerdi.
Diyarbakır'da Mert'i aramış ama görevde olduğu için ulaşamamıştı.
Tam huzuru bulduğunu zannederken bu olanlar geçmişin acılarını canlandırmıştı.
Buse'nin vurulup kollarında can verdiği anı tekrar tekrar yaşıyor, gözlerini kapatıp biraz uyumaya çalışsa kollarında kanlar içindeki Simirna'nın kabusuyla uyanıyordu.
Elleri kolları bağlı çaresiz Banu Hanım'ın salonunda Selim'in Diyarbakır'da bulunan özel harekattan arkadaşının yaptığı araştırmaların haberini bekliyordu.
Selim'in de Bekir'den farkı yoktu, Gül'ün kurşunu yediği anı, kollarına yığılmasını, ambulansla hastaneye yetiştirmeye çalışırken ettiği duaları, ameliyattan çıkmasını beklediği dakikaları ömrü boyunca unutmayacaktı.
İki adam da bu kadar dikkatsiz ve aptalca davrandıkları için kendilerini affedemiyorlardı.
Şerefsizler burunlarının dibine, neredeyse evlerinin içine kadar girmiş ve onlar alışveriş merkezinden gelen kadınlara iltifat yağdırmakla meşgulken ateş altında kalmışlardı.
Annesinin evinin karşısında boş bir arazi ve terkedilmiş harabe bir köşk vardı, köşkün ikinci katından ateş edilmişti. Bekir'le defalarca köşkün her noktasını her odasını araştırmışlar, ne bir iz, ne de bir kanıt bulmuşlardı.
İki adam da sigara üstüne sigara içip, düşüncelere dalmışken Selim'in çalan telefonuyla ikisi de ayağa fırladı.
Selim hoparlörü açıp, Bekir'in de duymasını sağlayarak sehpanın üzerine bıraktı telefonu,
-Dinliyorum Emre,
-kardeşim selam, öncelikle tahminleriniz doğru çıktı, Tayfun Nadir Diyarbakır'da değil, bunun sağ kolu Metin diye bir herif var, Tayfun'un bütün işlerini bu halleder, yaklaşık beş gün önce Metin ile tetikçi Muammer'i çarşıda görenler olmuş, oturup çay içmişler, çaycı çocuk İstanbul'dan bahsettiklerini söyledi, ben bizzat Nadir konağına gittim bir kaç kişiyi sıkıştırınca Tayfun ve Metin'in İstanbul'da olduğunu öğrendim. Nerede kaldıklarını bilmiyorum, bizim istihbarattan arkadaşlar var onlarla irtibata geçip seni tekrardan haberdar ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZUN KARANLIĞI (TAMAMLANDI ve DÜZENLENİYOR)
Algemene fictie(İMLÂ ve YAZIM HATALARI DÜZENLENİYOR) 👉👉Cinsel içerik, küfür ve şiddet vardır👈👈 🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤 İNSTAGRAM:DiliminUcundaBirikenlerim HER HAKKI SAKLIDIR!! İLK YAYINLANMA TARİHİ; 11.03.2017