Buz gibi olmuş suratımı saklamaya çalışıyordum. Kaç kişi hayatında hayalet gördükten sonra hala hayatta çok merak ettim.
"Suratın neden böyle? Yoksa zombiler seni kaçırmayamı çalıştı?" Afrodit her zamanki gibi alay etti ve beni tepeden tırnağa süzdü. "Birşey yok." diyerek başımı salladım ve eve gitmek için arabaya doğru yürümeye başladık.
Arka tarafa oturdum. Afrodit ve Lotis ön tarafta şarkı söyleyip eğleniyorlardı. Issız yolda ilerlerken buhulu camdan sessizce dışarısını izliyordum. Daha iyi görebilmek için elimin tersiyle camı sildim ve gökyüzüne baktım. Ay ışığının önünü kapatan bulutlar bir adamın suratının silüetini almıştı. Gözlerimi ovuşturdum ve tekrar baktım, ama bulutlar dağılmıştı. Ah Tanrım! Eminim bugün mezarlıkta gördüğüm o hayaletlerde bizim okuldandı. Sanırım yine bana şaka yaptılar. Bu düşüncelerle dışarsını izlerken mezarlıkta gördüğüm benimle konuşan ruhu camın önünde gördüm. Gözlerim tekrar faltaşı kadar açıldı, hayalet bunu görünce baş parmağıyla herşeyin yolunda olduğuna dair bir işaret yaptı. Kafamı öne doğru eğdim ve cebimden telefonumu çıkartıp kafamı dağıtmaya çalıştım.
Araba yurdun önünde durdu, bitkin bir halde arabadan indim.
"Nereye gidiyorsun Melinoe! Sahilde eğlence var." Afrodit arkamdan bağırdı.
"Gerçekten gelmeyi çok isterdim ama--" Afrodit'nin arkasında arabadayken gökyüzünde beliren adam vardı. Adam bana doğru ilerledi ve "Gitmelisin, yalnız kalmamalısın. Tehlike yaklaşıyor." dedi. Adamı görünce ve söylediklerini duyunca tüm yorgunluğum gitmişti.
"Herneyse geliyorum." dedim ve tekrar arabaya bindim. Afrodit nasıl o adamı göremedi?
"Aph, az önce yanında bir adam vardı; benimle konuştu."
"Ne adamı? Ne dedi?"
"Yalnız kalmamamı ve tehlikede olduğumu." Aph frene bastı ve Lotise ciddi bir bakış attı. Ardından tekrar gaza bastı.
"Birşey bilmiyorsunuz? Değilmi?"
"Ha- Hayır... Elbette hayır." ikiside aynı anda konuştu ve onlara bu soruyu sorduğuma çok şaşırmışlardı. Birşey bildikleri çok belliydi.
Sahile yaklaşmış olmalıydık ki yosun kokusu arabanın içerisine yayılıyordu. Birkaç metre sonra araba durdu.
"Ben daha fazla dayanamıyorum." Lotis kapıyı açtı ve "Arabayı park edip gelin sizi sahilde bekliyorum." dedikten sonra arabadan inip sahile doğru koşmaya başladı.
"Sende git ben arabayı park edip gelirim." Afrodit'i dinleyip bende arabadan indim ve sahile doğru koştum. Gece olmasına rağmen kumlar sıcacıktı. Denizin önünde Lotis duruyordu, yanına doğru yaklaştım ve denize doğru konuştuğunu fark ettim.
"Kaç yüzyıldır Dünya'ya çıkmıyorsun baba. Seni özledim, suyla iletişim kuruyoruz ama bu özlemimi gidermiyor." Ne diyor nu kız?
"Bende özledim seni kızım ama Zeus, Hades ve ben bu kurala uymalıyız. Benimle görüşebileceğin bir dünya var biliyorsun Lotis. Eğer Melinoe orayı bulabilirse benimle görüşebilirsin. Şimdi gitmem gerek." Kalın bir erkek sesi duyuldu ve ardından kıyıya büyük bir dalga vurdu. Bu yurdun önünde benimle konuşan adamın sesiydi, peki ama bu kimdi? Ayrıca denizin içinden sesi nasıl duyuluyordu?! Lotis arkasını döndü ve beni gördü. Şuan ki yüz ifadesi en az benimki kadar şaşkındı.
"Kiminle konuştun? O kimdi? Su nasıl konuştu ve beni nereden tanıyor?"
"Iıı... Su mu konuştu? Yorgun olduğunu söylemiştin, o yüzden böyle şeyler söylüyor olmalısın." bu seferde itiraf etmedi. Onlara inandığımı sanıyorlar ama beni kandıramazlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hell Fire
FantasySıradana bir kız olan Melinoe, sıradan bir günde dolabının arkasında Tanrıların evi Narnia'yı bulur. Annesinin Persephone yani toprağın Tanrıçası olduğunu ve babasının ise Hades yani yeraltı ve ölmüşlerin Tanrısı olduğunu öğrenir. Kendisi ise Melino...