Barın giriş kapısındaki iki tane iri yarı görevlilere kimliklerimizi gösterip içeriye girdik. Birkaç adım atmamla birlikte burnuma gelen ağır içki ve sigara kokusu kendini çoktan belli etmişti. Bu ağır kokuda içmeden bile sarhoş olunabilirdi. Belginin kolumdan çekiştirmesiyle arkalarda ufak bir masaya geçtik. Belgi yanımıza yaklaşıp ne arzuladığımızı soran garsona içkileri söyledi. Yaklaşık bir kaç dakika içersinde içeceklerimiz gelmişti zaten .
...
Şu anda ne mi yapıyorum? Belgi'nin aptalca pistte yavru bir penguen gibi dans edişini izliyorum. Çoktan uçmuştu. Ağır alkol oranına sahip olan içeceğimden bir kaç yudum alıp hayatımı düşünmeye başlamıştım. Annem ve babam. İlk tanıştıkları zamanları anlatırken gözlerinin içleri gülerdi. Annemin bir sözü vardı, Ruhuna dokunan insanı bul Beria , konuştuğunda gözleri gülen ,ve seni sen olduğun için seven. Merak ediyordum. Yüreğimde bu acı varken birini sevebilecek miydim? Birgün gözlerimin içi bir adam için parlayacak mıydı? Bu aptalca soruların hiç birine cevap veremiyordum daha doğrusu cevap bulamıyordum. En büyük mutlulukların en derin acılardan doğacağını biliyordum yada öyle zannediyordum. Bir yığın insan tanıdım ama hep yalnızdım demek istemiyorum. Galiba içkinin verdiği kafayla aptalca düşünüyordum. Kim sahipsiz , yıkık bir kadını tanımak ister ki ? Ah neyse. Güçlükle ayağa kalkıp piste doğru ilerledim. Çok kalabalık olduğu için belgiyi bulmam biraz zor olacaktı.-Kaç saattir seni arıyorum belgi gel buraya !
-Beria hadi ama biraz daha kalayım.
-Belgi iç kesimlere girmeme şartıyla kafanı gözümün önünde yaşayabilirsin demiştim?
-Tamam söz veriyorum.Belgiyi gözümün önüne yerleştirdikten sonra masaya dönüp biraz daha alkol rica ettim. Yanımda hissetiğim hareketlilikle kafamı çevirdim . 20 'li yaşlarda tanımadığım bir çocuk garsona ''Hanfendinin içtiği şeyin aynısı'' diyerek seslendi. Yüzünü bana dönüp konuşmaya başladı :
-Merhaba ben Barın. Oturdum ama sakıncası yoktur umarım .
Sustum . Tanımıyordum. Hem dışardan bakınca arkadaşa ihtiyacı olan bir insan gibi mi duruyorum. Tekrar konuştu.
-Tamam cevap vermeyeceksin galiba. Kötü bir niyetim yok. Yalnız kaldığım için arkadaş olabileceğimizi düşündüm.
İçimdeki merak duygusuna yenilip birkaç kelime etmeye karar verdim :
-Sen neden yalnızsın ki ?
-Hiçbir fikrim yok neden yalnız olduğuma dair. Peki sen neden bu kadar solgunsun?
-Hayattan aldığım ufak yaralar diyelim .
-Hadi ama sanki üzerine acıdan bir dağ devrilmiş gibi gözüküyorsun.
-Tüm ailemi bir gün içersinde kaybettim. Nasıl kusursuz hayatı olan mükemmel bir insanmış gibi davranabilirim ki ?
...
O gece ne kadar içtim ,eve nasıl geldim hiçbir şekilde bilmiyordum. Aklımda kalan tek şey Barın adlı çocuğun destek verirmişcesine sözler söyleyip yanımdan uzaklaşması. Birde giderken yüzüme masum masum bakıp söylediği o muhteşem cümle. "Acılarından kaçma . Onlara hırçın bir poyraz gibi ES" . Kesinlikle bi gün bir yerlerde tekrar karşılaşacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ES
ChickLitİnsanlar kaybederler. Herşeyi, herkesi 1 gün hatta ve hatta 1 saat içerisinde. Bundan daha büyük bir çaresizlik biliyor musun?