33. Bölüm

8.9K 370 58
                                    

Ege'nin kolları, kendinizi güvende hissedeceğiniz en uygun yer. Bir pamuk şeker yığınının üstünde uzanıyorsunuz ama dibe batmıyorsunuz. Bir nevi uçuyorsunuz. Sevdiğin kişinin kollarında olmak! Ne kadar uzak geliyor çoğunuza. Öylesiniz. Her an sevdiğiniz kişinin ulaşılmaz olduğunu düşünerek kendinizi yiyip bitirmiyor musunuz?  Ama sonra geçiyor. Başkası geliveriyor hayatınıza. Ona da uzaktan bakınmakla yetiniyorsunuz. Hep ona böyle sarılma hayali kuruyorsunuz. Eline tutmanın nasıl bir his bırakacağını...

Bu kısım, daima yalnız kesimi. Bense sevgilisinin kollarında mutlu bir şekilde yatan kız oluyorum. Daima yalnız kesimin kıskandığı kız tipi. Sevdiğim kişinin elini tutuyorum, ona sarılıyorum, onunla uyuyor, kokusunu hafızama kazıyorum. Evet şanslıyım ve mutluyum ama bu her zaman böyle olduğum anlamına gelmiyor. Ege'yle mutlu olduğumuz zamanlar sayılı. Çoğunlukla kafanı karıştıran insanlar, aranıza girmek isteyenler oluyor ve hayatın sorunları bazen onu bile unutmanıza sebep olabiliyor. Hele de benim gibi, lanetin tutkunuysanız. İşte o zamanlar, bazen hayatımda aşk olmasa, bari bir derdim eksilirdi diyorsunuz. Sonra sevdiğiniz çocuk aklınıza geliyor. Hayır, ben onsuz bir hayatı düşünemem bile diyorsunuz.

Kısacası, iki taraf da aslında mutlu değil gençler! Birbirimizi kıskanmayı bırakalım mı? 

"Özür dilerim." Onun değil de benim söylemem gereken şeydi işte bu. Sonunda sessizliği bozup söyleyebilmiştim. Ege saçlarıma gömdüğü kafasını aniden kaldırıp endişeyle gözlerime baktı.

"Hayır. Sus. Sakın benden özür dileme her şeyin suçlusu benim." Aceleyle konuşurken saçlarımı okşuyor, gözlerime bir hazineymişim gibi bakıyordu. Beni 'onun kadını' gibi hissettiriyordu.

"Ege... Senin bir suçun yok."

"Şşt! Yeter. Bunları konuşmayalım. Sadece beş dakika daha sarılalım olur mu? Sonra seninle dışarı çıkacağız." Cevap vermeme izin vermeden başımı göğsüne bastırdı. Geri çekilmedim çünkü kokusu yine ciğerlerime dolunca sarhoş gibi hissettim. Ve bitkin, halsiz, tükenmiş... 

Kollarımı ona iyice doladım ve üç yüzden geriye saymaya başladım. Sanırım iki yüz seksenden sonra bırakmıştım. Ah şu beş dakika hiç geçmese olmaz mıydı? Ege'nin belime sabitlenmiş eli yavaşça yukarı çıktı ve saçlarımı yüzümden çekip kulağımın arkasına sıkıştırdı. Hafifçe gülümseyince kalbimin dengesiz çarpışlarını işittim.

"Okulu fazlasıyla astık Ege. Ne olacak?"

"Endişelendiğin şey bu mu?"

"Hayır, ama yine de aklımda bir soru işareti var."

"Dert etme."

"Nasıl dert etmem? Her şey bizim sorunlarımız değil ki Ege. Lise sondayız. Son bir ayımız. Sınava gireceğiz ve bir yerlere gideceğiz. Ben İstanbul'da kalmayacağım." Son cümlemden sonra Ege'nin surat ifadesi anlaşılır bir şekilde şoka uğramış bir haldeydi.

"Nasıl İstanbul'da kalmayacağım?" Şaka yaptığımı mı sanıyordu acaba.

"Bayağı. Amcamdan uzak kalmalıyım. Bunu da en iyi başka bir şehre üniversite için gidersem yapabilirim." 

"Bu konuyu sonra konuşacağız Güneş. Şimdi kalk. Amcan bahsetmişken, o hiç ortalıklarda görülmüyor?" Ah hayır! Ben amcamı tamamen unutmuştum.

"Aa... Şey, bilmiyorum. Hiç, hiç haber almadım." 

"Pekala. Bugün hava çok güzel değil mi?" Amcamın bahsi kapandığı için çok rahatlamıştım.

"Evet! Çok güzel cidden. Ne yapalım biliyor musun? Dışarı çıkalım!"

"Zaten öyle yapacağız prenses. İyi misin sen? Fazla heyecanlı gibisin?" Yalan söylemeyi beceremeyen ben işte.

Ay Tozu ◐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin