34. BÖLÜM

393 14 0
                                    

ASIL KAHRAMANIMIZ DAMLA'DAN

Merhaba.

Söyleyebileceğim tek şey: Daha iyi olmaya çalışıyorum.

Belki hayat, bu tavrımı görüp bana bir sürpriz hazırlayabilir.

Günlerdir Astha, ismini yeni öğrendiğimiz Sachin adlı kişiyle benim adıma konuşuyor. Bu muhabbet sonrası Sachin, bir şeyler yapabileceğini söyledi. Konuşulanları anlamıyorum ama Astha gerçekten iyi bir tercüman.

Belki Charles'a ya da Emrah'a ulaşabilirim. Bildiğim kadarıyla Charles, Emrah'ı tanımıyor. Yani Charles'a ulaşsam bile Emrah'ı bulmamız tam bir muamma.

Bu olanları anlatış tarzım kesinlikle bir RUHsuzu andırıyor olmalı. Bunları size anlatan yaşayan bir ölü...

Sadece bana derman olacak ilacımı bekliyorum. Belki de ilacımı bana yazan doktora ulaşamassam ilaca da ulaşamam. Demek istiyorum ki, ilaç elinizin altında olabilir. Doktora bile ihtiyaç duymazsınız ama ilaç bittikten sonra onu tekrar alabilmeniz için doktorun size reçete yazması gerekir.

Kısaca, Charles benim doktorum.
Emrah benim ilacım.
Ben bir hastayım...

Aklımda sadece Emrah'ı unutmamak adına birikmiş hatıralar canlanıyor. Hepsi teker teker film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.

En son bir halüsinasyon görmüştüm. Onun ardından birkaç tane daha gördüm ama bunu kimseyle paylaşmadım. Paylaşmak istemiyorum çünkü, bundan Astha'a bahsedersem benim ruh hastası olduğumu düşünüp beni doktora gösterecektir ama ben bundan kurtulmak istemiyorum. Ben onu görünce mutlu oluyorum. Bir nevi bir hastalıkla hayata tutunuyorum.
İşte durumum böyle.

Biliyorum, hâlim hâl değil. Ama böyle iyiyim.

••••••••••••••••••••••••••••••••••••

"Damla..."

"Hı?"

"Vakit doldu."

"Ne için?"

"Ülkene dönme vaktin geldi."

"Ne diyorsun?! Olamaz, ben oraya gidemem! Daha Emrah'ı bulmadık!"

"Yapabileceğim bir şey yok Damla. Biliyorum, beraber bulacaktık onu. Ama... Hastane senin biletini bile aldı. Yarın gidiyorsun. Üzgünüm..."

Hemen ayağa fırladım.

"Astha, lütfen... Hani bana yardım edecektin?"

"Daha fazla ısrar etme. Ülkene dönmek için can atan sen değil miydin?"

"Evet, öyle ama ben onu bulmadan bir yere gidemem. Bir dakika, bir dakika... Hemen Sachin'i ara, bir şeyler yapacağını söylemişti."

"Tamam. Belki birine ulaşmıştır."

Astha hemen kayıtlı olan numarayı aradı.
Vaktim kalmamıştı, bu son şansım olabilirdi.

Evet, buraya getirildiğim günden bu yana daha iyi oldum. Kendimi toparladım ve bana ayrılan sürenin sonuna geldik. Bir şeyler yapmalıyız, hızlı olmalıyız.

Astha, Sachin ile konuşuyordu. Onun gülümsediğini ve heyecanlandığını görebiliyordum.
Bende heyecanlanmıştım.

Astha telefonu kapattı ve bir çığlık attı.

"İnanmıyorum! Damla! Yaşasın! Aaaaaa!"

"Noldu?!" diye sorarken buldum kendimi.

"Sachin..."

"Eee Sachin?"

"Sachin, Charles ile konuşmuş ve Charles birazdan bizi arayacakmış!"

"Neeee!"

İnanmıyordum. Bütün bu olanlara inanmıyordum.

Bu habere o kadar çok sevindim ki.
Birden kendimi enerjik hissettim. Sanki az önceki bıkkın ben yoktum artık.
Heyecanlanıyordum. Birden telefon çaldı.

Astha benden bile heyecanlıydı.
Telefonu bana uzattı.

"Artık konuşma sırası sende."

"Yapamayacağım, çok heyecanlıyım."

"Bu anı bekliyordun, hadi..."

Telefonu açtım ve kulağıma yaklaştırdım.

"Damla?" diye sordu pürüzsüz ses.

"Charles!" diye bağırdım resmen.

"Damla, Damla... Ş-şey nasılsın?"

"İyiyim, çok daha iyi oldum sesini duyunca. Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Nerdesin sen? Sayk seni nereye gönderdi?"

Ona bütün olanları anlattım. Sanırım onun da bana anlatacakları vardı ve o da çok heyecanlanmıştı.

"Damla, sana söyleyecek çok önemli bir haberim var. Hazır mısın?"

"Bekliyorum."

"Emrah..."

"Emrah mı?! Lütfen, devam et."

"Ben onunla konuştum. Ve şu an sana ulaştığımdan haberi var. O da seni bekliyor. Biz hemen yola çıkıyoruz. Gelmemiz uzun sürebilir."

"Sen, sen... Ne diyorsun?! Ben onun yokluğunda delirmek üzereydim. Lütfen hemen gelin ama acele edin."

"Sakin ol!"

"Sakin falan olamam! Ben yarın Türkiye'ye gidiyorum. Acele etmelisiniz!"

"Türkiye? Hayır, hayır gitme. Bir yolunu bul gitme."

"Yapabileceğim bir şey yok?"

"Saat kaçta gidiyorsun?" bu soru karşısında sessizce Astha'a sordum.

"13:40'da uçağım kalkıyormuş."

"Yetişiriz, merak etme. Ben şimdi kapatıyorum. Artık oraya gelince görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra tüm duyduklarımı Astha'a anlattım. Ellerini birbirine çarptı ve bana sarıldı.

"Biz aylardır bu anı bekliyorduk!"

Bugün fazlaca mutlu olmuştum. Ağlamaya başladım.

"Hadi ama, niye ağlıyorsun?"

"Sonunda onu göreceğim."

"Anlamıyorum ben seni, onu görmediğin zaman ağlıyorsun, onu göreceksin ağlıyorsun."

Bu söylediği karşısında kahkaha attım. Ben gülünce o da benim ile birlikte güldü.

"Seni çok özleyeceğim. Çok teşekkür ederim. Her şey senin yardımınla oldu."

"Bende seni özleyeceğim. Sen benim hayatıma renk kattın. Sen gidince ben ne yapacağım? En azından sen rütbeliye kavuşacaksın. Ama ben yine yalnız kalacağım." deyip somurttu.

"Hayır, konuşmaya devam edeceğiz. Sen benim dostumsun." dedim.

O an aklıma Zerrin geldi. Acaba o ne yapmıştı? O benim ilk dostumdu. Çok acılar çekmişti.

Konuşmamızın ardından Astha'a akşam yemeği getirmeye gitti.

Ve ben uzun bir aradan sonra ilk kez mutluydum...

 RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin