Thalia koşmaktan nefes nefese kalmıştı. Tapınaktan çıktı ve merdivenleri hızla inmeye başladı. Arkasına bile bakmadan koşuyordu. Tökezledi, düşmek üzereyken son anda dengesini sağladı. Merdivenlerden indi. Köy yaşlısının evini arıyordu ama yolu bir türlü hatırlayamadı. Sola doğru koşmaya başladı, üç ev geçti birden durdu. Yolu hatırlamıştı, sağa dönmeliydi, küfretti ve arkasını döndü. Hızlı koşmaya başladı. Kasabalılar Thalia'nın haline şaşırmışlardı. Birden biri daha koşmaya başladı. Orada bulunan herkes onu takip etmeye başladı. Thalia ara sokağa girdi. Keşfettiği kestirme sokağı arıyordu. Arkasındaki kalabalık git gide büyüyordu. Sağa döndü, sonra sola, sonra tekrar sağa döndü, kaybolmuştu. Küfrederek etrafına bakındı. Kasabanın krokisini zihninde canlandırdı. Yolu buldu. Düz koşmaya başladı iki ev sonra sola döndü ve karşısına kasabanın yaşlısının evi çıktı. Koşmaktan ciğerleri yanıyordu yavaşladı evin önünde düştü. Misanna ve Kasaba Yaşlısı kapıdan çıktılar Misa, Thalia'ya doğru koştu Thalia'nın yanına çömeldi, "Hey! İyi misin neden bu kadar hızlı koşmak zorundaydın ki? Aether nerde? En son seninle birlikteydi. Yoksa haydutlar mı saldırdı? Aether iyi değil mi? HEY! Bir şey söyle!" Ağlamak üzereydi.
Thalia doğruldu ve şaşkın bir ifadeyle "A-Aether tapınağa girdi sonra kilitli kapıya gitti v-ve ardından b-bir ses geldi. Tam hatırlamıyorum, sanırım tapınağa kimin girmek istediğini soruyordu. Çok ürkütücüydü. Arkama baktım ama kimse yoktu. Aetherin yanına gittim ve bana döndüğünde o-onun yüzünde sağ gözünde bir dövme vardı ve gözleri değişmişti. Ve sesi... Sesi ona ait değil gibiydi. Soğuk ve... Soğuk ve... Bilmiyorum Aether, Aether değildi işte. Sonra koştum. Çok korkmuştum. Koştum ve buraya geldim." Sözlerinin sonuna doğru ağlamaya başlamıştı. Misanna ablasına sarıldı.
Kasaba yaşlısı endişeli bir ifadeyle iç çekti. Kasaba yaşlısının adı Mhaali'ydi ve kimse asıl yaşını bilmiyordu. Bazıları kasabayı onun kurduğunu bile söylüyordu ama kimse ondan korkmuyordu aksine kasabadaki en çok sevilen kişiydi. Koyu gri saçları kulaklarını kapatıp ensesine dökülüyordu yüzünde yılların tecrübesini barındıran çizgiler vardı. Elleri yara doluydu ve eskiden demirci olduğunu belli eden kaslı kolları gençliğini arattırmıyordu. Thalia'nın yanına çöktü eliyle gözyaşlarını sildi. Misanna ve Thalia'ya eve gitmelerini işaret ettikten sonra Thalia'yla birlikte gelen kalabalığın yanına gitti.1
Konuşmalar çoktan başlamıştı bile. Mhaali gelince bir sessizlik oluştu. Derin ve anlamlı bir sessizlik... Kasabalı birinin sorusuyla sessizlik kesildi. "Mhaali ne düşünüyorsun? Sence de kehanetteki çocuk olabilir mi?" Mhaali düşünceli bir tavırla, "Bilmiyorum. Yani emin değilim. Eğer oysa kaderimiz onun ellerinde demektir. ben tapınağa Aetheri kontrol etmeye gideceğim ama önce Thalia'yla konuşmam lazım. Siz de evlerinize dönün yapabileceğiniz bir şey olduğunu sanmıyorum. Sabah olunca pazar alanında toplanırız." diyerek kalabalığı dağıttı. Eve girdi, akşam olmuştu. Thalia ve Misanna ile konuşmak için en sevdiği koltuğuna oturdu.
Evinde koltuğu dışında oturmak için iki yer daha bulunuyordu. Onların yanında küçük bir şömine vardı. Şöminede her zaman hazırda çay bulunuyordu. Çaydanlığı altındı. Sorulduğunda eski günlerinden kalan tek eşyası olduğunu söylüyordu. Herkes eskiden nasıl bir yaşamı olduğunu merek ediyordu. "Gerçekten de o olabilir mi?" hevesle sordu Misanna. Mhaali başını iki yana sallayarak "Emin değilim küçüğüm, emin değilim. Ama umalım ki o olsun. Yoksa bir on yıl daha beklememiz gerekebilir. Kasabanın bunu kaldırabileceğinden emin değilim." Sesi derinden gelen bir üzüntü barındırıyordu. Ayağa kalktı şöminedeki çaydanlığa uzandı gülümseyerek, "Çay içer misiniz?" diye sordu. Cevap beklemeden bardaklara çay koymaya başladı.
"Ben daha çocukken..." diye başladı söze kimsenin beklemediği bir anda. "Zar zor geçinen bir köyde yaşardım. Babam bir demirciydi. Annem ise gündüzleri ormana meyve toplamaya giderdi. Huzurlu bir hayatımız vardı. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Çocuk olduğum için hayat bana bir oyun gibi geliyordu. Çok geçmeden hayatın oyundan ibaret olmadığını anladım. Ergenliğe yeni girmiş, çocukluktan yavaş yavaş çııkyordum. Bir kız arkadaşım olmuştu. Evlilik planları yapmıştık." -Hüzünlü bir kahkaha attı.- "Nerdeyse bunun gerçek olduğuna inanacaktım. Çok mutlu olacaktık, her şey harika olacaktı. Hayallerin gerçekleşemeyeceğini kader bana çok acımasız bir yolla gösterdi. Bir gün sevgilim Aurora'yla dere kenarında yatıp hayal kuruyorduk." Durdu ve "O ana geri dönmek için her şeyimi verebilirim" diye düşündü. "Nehrin karşısından bir ses duyduk. İlk başta önemsemedik ve yatmaya devam ettik." –kendine küfretti- "Gökyüzü masmaviydi. Derenin akış sesi, huzurlu ve rahatlatıcıydı. Her yer yemyeşildi, sanki rüyada gibiydik." Çay koymayı bitirmişti. Çaydanlığın başından kalktı arkasını döndüğünde Misanna ve Thalia'nın anlamsız bakışlarını gördü. "Ah! Ne saçmalıyorum ben.
Başını kaşıdıktan sonra gülümseyerek "Her neyse asıl konumuza dönelim. Birazdan kasabaya ne yapılması gerektiğini söyleyeceğim, son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?" diye nazikçe sordu. Çaylar hala elindeydi. Hayır anlamında başını salladı Misa, Thalia ise gülmekle yetindi. "Peki, o zaman!" diye bağırdı Mhaali ortamdaki gerginlikten kurtulmak amacıyla. Çayların elinde olduğunu fark ettiğinde elinin yanmasını engellemek için çok geç kalmıştı. Bir anda çayları döktü. Hafif bir iç çekmeden sonra bardakları yerden alıp tezgaha bıraktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Thalia hafif bir iç çektikten sonra onu takip etti. Misa ise kasabanın kurtulması umuduyla gözünde beliren gözyaşı damlasını sildi ve kararlı bir şekilde ayağa kalktı. Kapıdan çıkmak üzereyken "Bu gün her şey bir sonuca ulaşacak." diye geçirdi içinden. Herkes dışarı çıktığında Mhaali derin bir nefes aldı ve "Heey! Milleet! Sonunda o gün geldi. Hazırlanın, SAVAŞA GİDİYORUZ!" diye bağırdı coşkuyla. Sesi, bütün kasabada yankılandı. Misa'nın gözbebekleri şaşkınlıkla büyümüştü. Thalia ise kahkaha atmaktan nefes alamıyordu. Ardından Misanna'nın irkilmesine sebep olan bir ses duyuldu "Heeeey! Bu gün kurtuluş günüdür." Bütün kasaba bağırmıştı. Kasabalıların sesi gökyüzünde yankılanıyordu. Thalia gülmekten ağlıyordu, Misanna'nın ise sevinçten gözleri dolmuştu. "Kurtuluş günü." diye geçirdi misa gözündeki yaşı silerek. Gülümseyerek ayağa kalktı ve "Hadi! Yapalım şunu." diye eşlik etti kasabalıların bağrışlarına. Thalia, Misanna'nın bağırışıyla gülmeyi kesmişti.
Kasabalıların bağrışları Mhaali'ye zor anlar yaşatıyordu. Bir cümleyi üç kere söylemek zorunda kaldığında bile sakinliğini korumuştu Mhaali. Mauriel, zeki bir çocuktu ve söylenenleri çabuk anlıyordu. Mauriel; kumral saçlı, mavi gözlü, sempatik ve zeki bir çocuktu. Kasabada doğup büyümüş, hayatı boyunca kasaba dışına çıkmamıştı. On yaşından beri Mhaali'nin kasabayla ilgilenmesinde yardımcı oluyordu ve kendini bildi bileli Thalia'ya aşıktı. Aralarında yaş farkı olsa da o bunu önemsemiyordu. Tek sıkıntısı Thalia'ya söyleyecek cesaretinin olmamasıydı. Hayatında kasaba dışında gördüğü yerler tarlalar ve değirmenlerden ibaretti. Hayatı boyunca kasabanın dışına çıkmak, yeni yerler görmek istiyordu ve sonunda bu hayalini gerçekleştirebileceği için mutluydu. Verilen emirleri unutmamak için "Demir ocağını çalıştır, eski zırhları ve silahları tamir et, savaşabileceklerin listesini çıkar ve son olarakta talim için gerekli malzemeleri düzenle." diye sessizce tekrar etti. Kasabanın çıkışına doğru koşmaya başladı. Mhaali hafifçe Misanna ve Thalia'ya döndü, "Hadi gidip yeni kahramanımızı selamlayalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristalia
Fantasy~-Kristalian adlı hikayeyi (hesabıma giremediğim için) tekrar yazdım. Küçük değişiklikler ve maceranın devamı~- Gençlik çağında, hayatın sıradanlığıyla, Gezerken gemiyle okyanusların üzerinde, Kaderin pençesinde, umutsuzluğun eşiğinde, Ararken umudu...