II. BÖLÜM

18.1K 94 7
                                    

Uyuyakaldığımı kapı oldukça sesli açıldığında fark ettim. Özgür "Hadi Rossaline, seni özel olarak bekleyen biri var. İyisin yine." derken o kızları baştan çıkaran yamuk gülüşünü yaptı. Hala hapların etkisindeydim; aptal aptal sırıtıyordum ve başım dönüyordu. Cipten indiğimizde Özgür yine koluma girdi ve yürümeye başladık. "Arıza çıkarma yoksa saplarım" diye fısıldadı kulağıma ve gözleriyle elindeki şırıngayı gösterdi. Sanırım yürürken yalpalıyordum ve bunu fark etmişti.

Oteli gördüğümde şaşkındım. Bizim otelden hayli büyüktü ve daha pahalı duruyordu. Siyah aynalı camları vardı odalarının. Önünde pahalı arabalar duruyordu ve özel şoförler beliyordu. Altın rengi döner kapıdan içeri girdik. Resepsiyona ve asansöre kadar döşenmiş kırmızı halılar vardı hemen kapının ağzında. İçerisi oldukça sıcaktı bizim otelin aksine. Fakat paltoları çıkarmamıza izin yoktu. Lobideyken sadece önümüzü açabilirdik ve öyle yaptım. Özgür patronu gördü ve "beni takip et" diye fısıldadı. Etrafımdakileri bile zor seçtiğimden nereye gittiğimizi hala anlamamıştım. Kelebekler gibi uçuyordum. Kimse umurumda değildi; üstelemedim. Aslında kısa ama bana çok uzun gelen o yürüyüşün ardından patronun yanına geldik. Avni bey, gözleriyle oturmamı 'emretti'. Arkamdaki sütlü kahve rengi ve muhtemelen gerçek deri olan bu koltuğa yığılıverdim. Özel müşterimden önce etrafımı incelemeye başladım. Beni getirdikleri en lüks oteldi sanırım burası. Duvarlarda bayağı pahalı gözüken ebru desenini andıran beyazlı mavili duvar kağıtları vardı, altın rengi aplikler göz alıyordu, garsonlar parlak ve ince cam kadehlerde pahalı şaraplar ikram ediyordu. Birinin "Rossaline" demesiyle gerçek hayata geri döndüm. Sonunda burnumun dibindeki 'özel müşterime' odaklanmayı başardım. Uzun, simsiyah sakalları vardı. Yuvarlak, aynalı siyah camları olan güneş gözlükleri çıkık elmacık kemiklerine değiyordu. Omzuna uzanan saçları hafif grileşmiş ama çoğunlukla siyah ve hafif dağınıktı. Üzerinde lacivert bir takım elbise vardı ve ayağında iyi bir mağazadan alındığı belli olan siyah rugan ayakkabılar vardı. Şimdiye kadar gördüğüm çoğu müşterime göre iyi görünümlüydü. Avni Bey bizimle sessiz iletişim kurmayı daha çok severdi. Adama yaklaşmam için göz kırparak başını sağa salladı. Bu iletişimi öğrenmek biraz zaman alıyordu; daha doğrusu komut aldığımızı belli etmemek zordu. Fakat öğrenmemiz için her türlü yöntemi deniyorlardı bu yüzden çabuk öğrenmiştim. Kalkıp adamın yanına oturdum. "Merhaba" derken elimi yavaşça bacağına koydum. Avni Bey, Özgür'ü çağırdı ve parmağıyla Nur'u işaret ederek bir şeyler fısıldadı. Adamın görüntüsünden bu kadar fantezi seven biri olabileceği aklıma gelmemişti. Nur da adamın diğer yanına oturdu ve koluna girdi. Yaklaşık bir on beş dakika kadar sohbet edip gülüştüler ve ben de bu sırada pahalı şaraplardan bir kadeh höpürdettim. Avni bey kalktığında biz de kalktık ve özel müşterim saatlik ödeme yaptı. Böyle zengin görünümlü bir adam saatlik ödeme yapınca elimde olmadan şaşırmıştım. Avni bey ve Özgür ile işi bittikten sonra kocaman lobide topuklularımızın sesini duyurarak asansöre doğru yürüdük.

* * * * *

Saat dolmak üzereydi. Timur, Nur'la birlikte balkonda ikinci sigarasını içiyordu. Nur ve ben onu memnun edebilmek için bayağı uğraşmıştık ama yüzü asıktı. Genelde evli müşteriler ilk seferlerinde hep böyle huzursuz olurlardı. Fakat Timur'un parmağında yüzük de yoktu. Üzerimde bir huzursuzluk oluştu; Nur da huzursuzdu, belliydi. Müşteri memnuniyeti ne kadar önemlidir bilirsiniz. Hele bir de bizim meslekte en önemli şeydi. Umarım başımıza dert açılmaz diyerek bir çift daha sarı- mavi dostlarımdan yuttum. Kendimi hissizliğin şefkatli kollarına yumuşak ama hızlıca bıraktım.

Kapı çaldığında zaten çoktandır giyinik olduğumdan hemen açtım. Tek sıkıntım, ayakta zor duruyordum. Bugün dozu biraz yüksek tutmuştum sanırım. Nur balkondan "Kim o gelen" diye seslendi, sanki başka birileri gelebilirmiş gibi. Dalga geçerek "senin nişanlı seni kurtarmaya gelmiş" deyiverdim. Söylediklerimi ben kontrol etmiyordum. Haplar beynimi ele geçirmişti ne konuştuğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Nur'un anlattığına göre buraya düşmeden önce bir pilotla nişanlıymış. Bir gece nişanlısıyla dışarı çıkmışlar ve eğlenmek için gece kulübüne gitmişler. Nur da güzel bir kızdır, yoksa düşmezdi zaten buralara. Okyanus mavisi, derin bakışlı gözleri var. Doğal bronz gibi bir ten rengi ve kumral parlak saçları var. İnce, uzun; leylek gibi adeta. Özgür de oradaymış o gece. Şansını hiç kaçırmaz ve imkanlarını sonuna kadar kullanır. Nişanlısını diğer adamlardan birine oyalatırken tutup çıkarmış sanki tanıdığı biri gibi. Zaten gittikleri yer de Avni Bey'in mekanı; Nur o gün gelmese başka gün alırlardı.

Bazen bu haplar yüzünden ağzımı tutamadığım oluyordu ama gerçekleri unuttuğunda ona hatırlatmalıydım. Bir anda başım dönmeye başladı ve midemin bulandığını geç de olsa hissetmeye başladım. Kahvaltı dahi yapmadan çok kullanmıştım. Art arda öğüresim geliyordu, gerçekten çok kötü hissediyordum. Daha fazla dayanamayacağımı anladım ve tuvalete koştum. Kapıyı istemeden çarparak kapattım sanırım. Tuvaletin kapağını kaldırır kaldırmaz içimde ne varsa çıkarmaya başladım. Nur kapıyı tıklattı ama kusmamı durduramadığımdan cevap veremedim. Timur'a bir şey çaktırmamaya çalıştığı belliydi. Timur'a hemen geleceğini söyleyerek sanki bir sorun yokmuş gibi hızlıca tuvaletin kapısını açıp içeri girdi. Beni görünce şaşırmadığı çok belliydi. Sanki her gün yaptığı bir işmiş gibi oflamaya başladı ve tam olarak anlayamadığım şeyler söyleyerek saçlarımı tuttu. Kapının arkasında bekliyordu Timur, ayaklarının gölgesini görebiliyordum. Ayağa kalkabilecek gücü bulduğumda midemi de çıkarmadığım için şükrettim. Nur yüzümü yıkamama yardım etti ve saçımı falan düzelttik. "Rossaline, tam bir geri zekalı olduğunu biliyorsun değil mi?" diye fısıldayarak bağırdı bana. Bunu nasıl yapıyordu anlamıyordum, özel bir yeteneği gibiydi. "Kes sesini de kapıyı aç." Diyerek biraz çıkışmış olabilirdim. Kapıyı açar açmaz Timur ve patronun adamlarından birinin tuvaletin karşında yatakta oturduğunu ve bize dik dik baktığını gördüğümüzde Nur yerinde bir paniğe kapıldı. Ben onu bile yapamadım. Sanırım acınacak halime bakıyorlardı. Daha önce bu kadar fena olduğum olmamıştı diyemem ama gerçekten kötü hissediyordum bu sefer. Nur'un yardımıyla paltomu ve ayakkabılarımı giydim. Hatta genel olarak Nur giydirdi. Timur bana bir garip bakıyordu. Fakat öyle korkulacak gibi değil; anlayamayacağım kadar garipti. Her şey normalmiş gibi odadan çıktık. Yürüyebilmem için birinin koluna girmem gerekiyordu ve bu kişi Timur oldu. Yakışıklı, kibar bir adamdı ama pek konuşmuyordu. Henüz sadece adımı sormuştu. Yavaş adımlarla, sohbet ediyormuş havası yaratarak asansöre kadar yürüdük. Asansöre girdiğimizde bir gerginlik olduğu belliydi ama ya bozulmuş kişiliğimden ya da haplardan hiç gerilemiyordum. Tek hissettiğim şey Timur'la bakışlarımız kesiştiğinde gözlerimi kaçırmama isteğimdi. Bu adamda beni çeken bir şeyler vardı. Üstelik sadece adımı sormuştu ve sanki elinden gelse bana dokunmayacaktı bile. Belki de memnun olmadığından öyle bakıyordu. Bunları düşünemeyecek kadar kötü hissediyordum ve düşüncelerimi dağıttım. Asansörden indiğimizde durduk, Timur ve patronun adını bilmediğim adamı el sıkıştılar. Timur Nur'un da elini sıktı, sanki arkadaşmış gibi. Bana yaklaştığında elim ayağım dolaştı. Belki biraz kızarmış da olabilirim. Gözlerime baktı ve belimden sarılarak yanağımdan öptü. Kendimi ilk defa bir hanımefendi gibi hissetmiştim ve bir de o şokun sersemliği bindi üzerime. Altın rengi döner kapıya yürürken paltolarımızı kapattık ve sessizce bu güzel otele veda ettim, aynı zamanda Timur'a da. 

RossalineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin