Louis beyaz odanın camından caddenin manzarasına baktı. Çok fazla güzel ve büyük bir ev olmasa da, kendisine yetecek kadardı. Üniversiteyi kazandığında bu kadar sıkıntılı dönemlere gireceğini tahmin etmemişti. Derin bir nefes bırakıp adım seslerini boş odada ses çıkaracak şekilde attı. Yan tarafta ki odaya geldiğinde emlakçının telefon görüşmesini bitirmiş olduğunu gördü.
"Nasıl buldunuz?" Adam merakla Louis'yi izliyordu.
Louis başını sallayarak onay verdi. "Evet, benim için uygun." Adam cevaba karşı memnuniyetle gülümsedi.
"Ne zaman taşınacaksınız?" Diye sordu adam.
Louis biraz düşündü. "Sanırım yarın öğleden sonra burada olurum." Diyerek belirtti. İkisi birlikte dairenin kapısından çıktıklarında adam anahtarları Louis'ye uzattı. Binayı kira hakkında konuşarak terk ettiler.
Depozito ve kira uygun sayılırdı. Annesi ve babası harçlığını yolluyordu ve Louis'de okul çıkışları bir kafede çalışarak kirayı halledecekti. Adamla kısa süren bir el sıkışmadan sonra Louis birkaç günlük evlerinde kaldığı Liam'ın yanına gidecekti.
Liam'ın ailesi Louis'yi anlayışla karşılamış ve evlerinde kalmasına izin vermişlerdi. Tabiki çoğu kez rahat hissetmiyordu ama mecburiydi. Şuan tuttuğu daire bir oda, salon, mutfak ve banyodan oluşuyordu. Okula ise yirmi dakikalık bir yürüme mesafesi vardı. Çalıştığı kafe ile okul arasında mesafe yok denecek kadar azdı. Okulun iki sokak önündeki ana caddede bulunuyordu.
Pazar günü olduğundan bugün izinliydi ve gününü ev arayarak geçirmişti. Bacakları artık ağrımaya başlamıştı. Louis cebindeki titreme ile elini cebine atıp telefonu çıkardı. 'Annem' yazısını gördüğünde beklemeden açtı.
"Anne nasılsın?" Sordu.
"İyiyim birtanem. Biz buradan eşyalarını nakliye ile yollayacağız. Yarın akşama doğru orada olacak ama bana adresi vermen gerek."
Louis'de tam olarak bilemediği bu yerin adresini nasıl verecekti. Annesinden izin isteyip sokakta bulunan bir dükkandan adresu öğrenip söyledi.
"Seni seviyorum tatlım. Kendine iyi bak ve üstünü kalın giy Louis. Hasta olduğunda sana bakacak bir annen olmayacak yanında." Louis gözlerini devirdi. Kar yağıyordu nasıl ince giyinebilirdi?
"Beni merak etme anne. Bende seni seviyorum." Telefonu kapadı. Bıkkınla söylendi. Ne yorucu ve sıkıcıydı şu işler! Bazen sorumluluk almaktan nefret ediyordu. Şimdi birde evi temizleyecekti.
Ertesi gün Louis binanın kapısında, karanlık sokağı lambaların aydınlattığı soğukta donarak bekliyordu. Nakliye arabası bir saat geçmesine rağmen söyledikleri saatte gelmemişti. Ve Louis burnunun ucunun soğuktan donduğuna emindi artık.
"Bakar mısınız?" Louis sessiz sokakta kulaklarına ilişen sesle irkildi. Ama arkasını dönüp bakmamıştı. Burada kimseyi tanımıyordu. Kendine seslenilmediğini varsaydı.
"Bakar mısınız?" Yeniden sesi duydu. Merakına yenik düşüp sesin geldiği tarafa döndü. Biraz ileride sokak lambasının altında dikilen kıvırcık saçlı çocuğa baktı. Ellerini siyah kabanının içine koyarak kendine doğru gelişini izledi.
"Afedersin. Telefonunu kullanabilir miyim?" Louis kıvırcık saçlı çocuğu baştan aşağı süzdü. Serseriye benzemeyecek kadar düzgün giyinmişti. Ama neyseki Louis insanları dış görünüşüne göre iyi yada kötü anlamda yargılamazdı. Fakat bu yaşta birinin telefonu olmaz mıydı?
"Telefonum bozuldu. Çok kısa sürecek." Çocuk Louis'nin aklındakini duymuş gibi anında cevaplamıştı. Gerçekten ihtiyacı var gibiydi. Şüphe ile telefonu kıvırcığa doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we are not haunted by the dead, we are haunted by the living ÷larry
Mystery / Thrillerlouis yeni bir binaya taşınmıştı. arkadaşları ona binanın ilk dairesinin hayaletli olduğu efsanesini anlatmış, louis ise bunların sadece efsane olduğundan emindi. 'taki onlardan birine rastlayana kadar.