Anlatacaklarım gerçekten dikkanizi çekecektir.
Başlangıçta Tanrı yeri ve göğü yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu, engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı "ışık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıkta...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sınıf beni içine çekmişti sanki ve kendimi kahkaha atarken ve hayran olduğun insanlardan bir farkım yokmuş gibi hissederken buldum.
Diana ve ben ilgi odağı olmuştuk. Okula yeni gelen kız kardeşler...
Bu durum beni biraz rahatsız etsede hoşuma gidiyordu. Sınıftaki insanlar neden buraya geldiğimizi sorduklarında ben yine donakalmıştım ama Diana duruma 'inanın bilmek istemezsiniz'lerle el atmıştı, oldukça işe yaramıştı.
Ders aralarında Eddie, beni ve Diana'yı kendi arkadaşlarıyla birer birer tanıştırmıştı.
Mason, kızıla kaçan saçları ve suratına yayılan çilleriyle farklı duruyordu. Çok neşeli ve eğlenceli birisiydi. Onun yanındayken kahkaha atmamak imkansızdı.
Alberta, Diana'nın yanında oturan su perisi o kadar geveze ve hareketliydi ki ona bakarken bile yoruluyordum. Tabii onun su perisi olduğunu birtek biz ve diğer sihirli varlıklar biliyordu.
Dimitri, aralarında en olgun rolünü üstleniyordu. Rusya'dan gelmişti. Kalın ve garip aksanı dikkatimi çekiyordu. Gerçekten çok uzun ve iriydi. Devlere benziyordu.
Sonuncu ise Rose... O biraz soğukkanlı duruyordu ve bizim varlığımızdan rahatsız olduğunu yüz ifadesinden anlayabiliyorduk.
Genel olarak bu insanları sevmiştim. Diana'da çok çabuk alışmıştı.
Yalnızca varlığıyla, tüm gün aklımı karıştıran birisi vardı. Ağaç kurtlarının, ağacı kemirdiği gibi kim olduğu düşüncesi beynimi kemiriyordu.
Yinede harika birgün geçirmiştik. Prenses olduğunumu bilenler, insanlar arasında reverans yapmanın tuhaf kaçacağını bildiklerinden beni gördüklerinde sadece kibarca başlarını eğip gülümsüyordu.
Bana kalsa buna gerek bile yoktu. Benide normal biri olarak görmelerini istiyordum.
Eve dönerken bize yine Paul eşlik etmişti. Sanırım bu dünyada geçireceğimiz süre boyunca Paul'u daha çok görecektik. Diana bu durumdan çok memnundu.
Luke'un bize verdiği, yaşadığımız evin anahtarıyla kapıyı açtım. Shea ülkesinde anahtarlar sadece gizli şeylere ulaşılmaması için kullanılır ve genellikle büyülü olurlardı.
İçeriye girdiğimizde yüzüme çarpan ılık havanın etkisiyle rahatlamıştım. Benim ardımdan Diana ve onun ardından Paul girmişti.
Kraliçe, Luke ve Paul'u beni korumasını istemişti. Kimsenin benim için zarar görmesini istemiyordum.
Shea ülkesinde buna gerek yoktu. Ama dünyada, nefsinin telaşına düşen varlıklar varmış ve aklımın alamayacağı şeyler yapabilirlermiş.
