herneyse biz de diretmeden 'tamam o zaman' dedik eren'i aldık Ahmet'le beraber yürüyoruz. o çocuğun oturduğu yerin arka tarafına götürdü bizi. gittiğimizde o, bi tane kızla oturmuş çay sigara içiyodu. -zıkkım iç ya- diye geçirdim içimden yalan olmasın şimdi... Eren kahve içicek diye beklerken millete saçma sapan birşeyler anlatıyor ve millete gösterip 'bak bunun adı ne biliyor musun?' diyor. ama kiminle konuştuğu belli olmayan bir şekilde. 'bunun adı Buse'. kafasına göre konuşuyor kimsenin de ciddiye aldığı yoktu zaten. sonra o ordan kalktı gitti. masaya döndüğümde babamla konuşuyorlardı. babam resmen çocuğa bayılmıştı, damadı olacağı içine doğmuştu heralde... babamın ona;
'Yılmaz, bi bakar mısın canım' dediğini duydum. evet adını öğrendim diye çok heyecanlanmıştım. hayır ne bu heyecan pardon altı üstü ismini duydun ya...
elimde telefon bir oraya, bir buraya sallanırken çalan müziğin yanı sıra onun önümden geçisini izliyor. kendi kendime bişeyler düşünüyordum. sabahtan akşama kadar bi dolandım, bi oturdum, bi suya girdim, bi sudan çıktım. evet evet 'öldürseler girmem' dediğim o sudan bahsediyorum.