"Hadi çabuk yarım kalan işleri halledin! Tiyatro tamam mı? Peki ya şiirler? Yeşim ve Burak ikilisi nerde! Onlar olmadan bu organizasyon hepten biter!"
Kızılay AVM'deydik. Herkeste bir telaş bir telaş... Hocalar ve organizasyonda yer alan öğrenciler koşuşturma içindeydi. Sahnenin ucuna kendimi yaslamış, çok da heyecanlı gibi durmayan bir ruh haliyle önümden hızla geçen insanları izliyordum –öküzün trene baktığı gibi... boş ve anlamsız...-. Berat ve Gamze deseniz, ortalıkta yoklardı. Muhtemelen son provalarıyla falan uğraşıyorlardı. Ne diye geldim ben buraya... diye düşünüp ofladım. O sırada müzik hocamız yanıma geldi.
"Burak nerde?"
"Bilmiyorum hocam.." Bana ne lan ondan?!
"Of, bütün bu telaş yetmezmiş gibi bir de başımıza 'Burak firarda' olayı çıktı!"
Hemen ardından tanımadığım bir kadın yaklaştı. Elindeki not defteri ve camsız çerçeveli gözlükleriyle tam bir asistan görünümü vardı.
"Tüm kontroller yapıldı mı? Her şey tamam mı? Bir şey eksik mi hocam?"
"Ya dur! Daha bizim Burak yok ortalıkta." Diye üste çıktı müzik hocası.
"Ne? Gitar işi giderse bütün organizasyon biter! Malum bitişi gitarla yapacağız. Gitar iptal olursa bütün organizasyon hepten iptal edilir!"
İç sesim konuşmaya başladı: "Çüş, o kadar da abartma istersen,.."
Kadın konuşmaya devam etti.
"Ne yapıp edip o Burak'ı bulmamız lazım..."
İç sesim bunun üzerine konuşmaya devam etti.
"Kadın, bir nefes al, azıcık soluklan, bu ne şiddet bu celal? Bir de bize Polat Alemdar düşmanları gibi 'Ne yapıp edip bulmamız lazımlar' falan... Biraz sakin ol, heyecan yapma. Genç bünyene yazık... HAYATI AKIŞINA BIRAKKK..."
İç sesimin konuşmasına alttan alttan belli etmemeye çalışarak kıkırdadım. Sonrasında ise ciddileşerek ben de Burak'ı merak ettim. Harbiden nerdeydi?
"Bana ne lan o belalıdan!" diyemezdim çünkü ciddi bir mesele vardı. Bu kadar emek boşuna gidemezdi 1 kişi yüzünden herhalde... Yapılan aşırı paniğe göre gidebilirdi... O zaman iş başa düşüyordu. Bulmalıydım o belalı psikopatı... Bulmalıydım bulmasına ama nasıl? İç sesimi bugün hiç Susturamıyordum. Yine başladı konuşmaya. "Kanka kendimi Recep İvedik gibi hissediyorum! Böhöhöyt..." "Sus lan!" diye cevap verdim kendi iç sesime içimden. Bir dakika... İç sesime içimden cevap vermişsem, iç sesim enim içim oluyor. Yok, içimin içindeki ses oluyor. Hayır hayır! İçim süzme yoğurt oluyor. İçim yanar içim kanar da isyaannn..! Kafama yumruk attım ve "Paranoya mı oldun Yeşim?" dedim. –ağzımla söyledim, içimden değil.-
Durumun ciddiyetine büründüm ve Burak'ı nasıl bulabilirim diye düşünmeye başladım. Baş parmağımla işaret parmağımın arasına çenemi sıkıştırıp, öne-arkaya hafifçe sallanarak düşünmeye başladım. O sırada Gamze ve Berat gülüşerek yanıma geliyorlardı. Düşünceli halimi görünce sordular durumu. Burak'ın ortalarda olmadığını ve kesin gelmesi gerektiğini söyledim.
Berat bana "Sana en son yılbaşı organizasyonu ile ilgili ne söyledi?" diye sordu dedektifkâr bir edayla.
Kafamı kurcaladım ve onunla en son gitar çalıştığımız an film şeridi gibi geçti kafamda. En son bani çıkışta banka oturtup kulağıma doğru "Hırçın Gosbatarlık hünerlerini yarın Kızılay AVM'de de bekliyorum." Gibisinden bir şey söylemişti. Bence bu cümlesinde bana ima ettiği bir şey vardı. Bu apaçık belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN GOSBATAR
ChickLit"Aileniz ve aşkınız İçin her şeyi göze alabilir miydiniz?" Yeşim, Ankara'nın orta halli insanları bulunan bölgesi Etimesgut'ta sıradan bir şekilde hayatını sürdürürken, lisede burslu olarak Ankara'nın en sosyete bölgesi Çankaya'daki bir koleje geç...