6. Bölüm

629 41 46
                                    

İyi okumalar dilerim!

Zaman durdu. Her şey anlamını yitirdi. Benim için yeryüzündeki her şey teker teker anlamını yitirdi. Bunu hafifletecek hiçbir cümleye ihtiyacım yoktu. Bir insan öldü ve ben bunu saçma bahanelerle hafifletmek istemiyorum.

Artık yaşadığım bu acımasız dünyayı eskisi kadar masum göremeyecek kadar öfkeliyim. Sinirliyim. Kime ya da neye olduğunu bilmeden. Yüzüme soğuk suyu çarptığım zaman tüm bu üzerime yapışan pisliğin silinmesini bekledim. Silinmedi. Bir kez daha avuçlarımı buz gibi su ile doldurdum ve tekrar suyu yüzüme çarptım. Buna ne kadar süredir devam ettiğimi bilmiyordum. Titreyen parmaklarımla birkaç dakika boyunca anahtar deliğini tutturmaya çalışmış nihayet kapımı açabildiğim zaman kendimi evin içine atmıştım. Ellerim lavaboyu kavradığı zaman başımı kaldırarak karşımdaki aynaya baktım. Aynadan yansıyan görüntüm beni korkutmalıydı ama aksine bir zavallı gibi hissetmeme neden oldu. 

Parmaklarım soğuk mermeri sıkmaya devam ediyordu. Aklıma bir anda hücum eden düşünceyle birlikte koşarak banyodan çıktım. Spor çantamı kapının eşiğinde buldum. Görkem ile konuştuktan sonra telefonumu yan cebine tıkıştırdığımı hatırlayarak saniyeler içinde telefonuma ulaştım. Yazacağım mesajı da atacağım numarayı da gayet iyi biliyordum. Hızlıca gönder tuşuna bastım.

"Bunu neden yaptın?"

Mesajımın iletilmediğini görünce çabucak arama tuşuna bastım. Kulağımı telesekreterin sesi doldurdu.

"Böyle bir aktif numara yoktur."

Telefonu kapatma gereği dahi duymadan karşı duvara fırlattım. Sert duvara temas eden telefon anında parçalarına ayrılarak zemine dağıldı. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirerek derin bir nefes aldım. Alt katımda her ne yaşandıysa çoktan şüpheli ölüm olarak basına sızmıştı. Pencereden aşağıya baktığım zaman ellerinde kamera ve mikrofonlar ile bekleyen haber muhabirlerinden bunu anlamak hiç zor değildi. Perdeleri tamamen kapatarak koltuğa oturdum. Akın'ın telefonuma ulaşamadığı zaman doğruca evime gelmesini umuyordum.

Ellerimi başımın arasına aldığım zaman gözyaşları kendi kendine dökülmeye başladı. Ne akmaları için ne de durmaları için çaba sarf ediyordum. Sanki kendi bağımsızlıklarını ilan etmiş gibilerdi. Kapım sert bir şekilde vurulduğu zaman onu neredeyse fark edemeyecek kadar başım zonkluyordu. 

Ellerimle yüzümdeki gözyaşını belli belirsiz silerek oturduğum yerden kalktım. Kapım ikinci kez sert bir şekilde vuruldu. Ayaklarımı sürüyerek kapıya vardığımda üçüncü kez vurulmaya başlamıştı. Buna fırsat bırakmadan açtım. Görkem'in çatılmış kaşları ve gerilmiş yüz hatlarıyla karşılaştım. Yüzünde anlamını henüz bilmediğim bir ifade dolaşıyordu. Derin ve yıkıcı ifadesini görmek beni afallattı. Omzumun üzerinden evin içine bir bakış attığı zaman girmesi için kenara çekildim. Yine de sormayı tercih etti.

"Girebilir miyim?"

Elimle içeriye buyur ettim. Mümkün olduğunca konuşmaktan kaçınıyordum. Eğer tek kelime dahi edersem ağlamaya tekrar başlayacaktım.

"İyi misin?"

Kalın ve tok sesi evimin duvarlarına çarparak kulaklarıma ulaştı.

"Değilim." dedim kısaca.

"Bir süredir sana ulaşmaya çalışıyorum. Telefonun nerede?"

Bakışlarım doğruca telefonuma kaydığı zaman bu hareketimi yakalayan Görkem'in bakışları da aynı yöne kaydı.

"Orada." dedim yerdeki parçaları göstererek. Gözleri bir süre yerde oyalandıktan sonra oyuk açılmış duvara kaydı. Bir açıklama duymayı bekliyordu. Sehpanın üzerindeki kutudan bir mendil kaparak akan burnumu sildim.

Belki Bir RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin