Hani bazen insan nefes alamamıyormuşçasına kötü hisseder ya kendini. İşte o zaman birini arar. Onu rahatlatacak , güvende hissettirecek , koruyacak birini...
Zihnimin siyahla çevrelenmiş geniş duvarları arasında gidip gelirken birçok kez yardım istedim. Bağırdım , çağırdım ama kimse yoktu. Soğuk ve siyahtan başka hiçbir şey yoktu. Kaybolmuş gibi hissediyordum. Düşündükçe benliğimi tehlikeye atarak ne yapmaya çalıştığımı soruyordum kendime. Gözlerimin önüne düşen saçlarımı biri yavaşça omzumun arkasına doğru bırakıyordu. Gözlerimi açmak istesem de açamıyorum. Ya da açmaya korkuyordum. Sadece biraz bile olsa yalnızlığımla kalabilseydim keşke. Ve güvende hissedebilseydim.
"Nefes uyan hadi artık."
Bu sesi hatırlıyordum bayılmadan önce yanımda olan kadının sesi olmalıydı. Eninde sonunda uyanacağımı bildiğim için artık gözlerimi açmaya karar verdim.
"Sonunda uyandın tatlım."
Nerede olduğumu idrak etmek istercesine etrafıma bakındım. Geniş duvarlara çevrili bir odadaydım. Kenarda kocaman siyah bir piyano duruyordu. Her şey siyahtı. Eşyalardan duvarların rengine kadar her şey. Kocaman siyah bir yatağın üzerinde uzanıyordum. Buranın neresi olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kadını görünce kendimi geriye doğru çekerek ondan uzaklaştım.
"Burası neresi ve sen kimsin?"
"Ah tatlım burası Aren'in odası ama pek gelmez buraya büyük ihtimalle özel odasındadır."
"Sen soruma cevap ver. Kimsin ve ismimi nereden biliyorsun?"
"Sakin ol. Benim kim olduğumu şuanda söyleyemem ama sana zarar vermeyeceğime dair söz veriyorum."
"Neyse ne arkadaşlarım dışarda ve kapı açılmıyor bana yardım edin."
"Arkadaşların burada canım istersen yanlarına gidebilirsin. Gerçi çok tatsızlık çıkardılar ama." Demesiyle birlikte komidinin üzerinde olan çantamı alarak hızlıca odayı terk ettim. Sağ tarafa döndüğüm gibi karşıma bir salon çıktı. Orada olacaklarını düşünerek salona girdim. Herkes perişan görünüyordu. Akınlar bile gelmişti oda yetmezmiş gibi Yankı Barlas bile buradaydı. Ayakta duran ve sinirden kıpkırmızı kesilen Uras'a doğru yürüdüm. Ve arkasında durdum. Ayak seslerimden dolayı beni ilk fark eden o oldu.
"Nefeeess! Allah'ım şükürler olsun. İyi misin?"
Diyerek ayağa kalkan Polen'e cevap bile veremeden beni kendine çekerek sıkıca sarıldı."Seni yaramaz. Daha kaç kere bana seni kaybetme korkusu yaşatacaksın?"
"Özür dilerim. Ben böyle olacağını düşünemedim.
"Birdaha asla benden habersiz bir şey yapmak yok. Anladın mı beni?"
Hafifçe tebessüm ederek , anladığımı göstermek için başımı salladım. Hala sıkıca tutuğu belimdeki elini çeneme koyarak aşağı doğru eğdiğim başımı yukarı doğru kaldırdı ve dudağıma minik bir öpücük kondurdu. Daha yeni adrenalinden kurtulmuştum. Bıraksaydında midemdeki kelebekler biraz yerinde dursaydı yani.
Sanki aklımdan geçenleri duymuş gibi muzipçe gülümseyerek beni serbest bıraktı. Anında üzerime çullanan ve boğmak istermişçesine sarılan arkadaşlarımın insan olup olmadıklarını sorgulama kararı bile alabilecek duruma gelmiştim."Bunun çok büyük bir cezası olacak maviş ona göre."
"Mavi cüceler aşkına ya!! Laden sen mavişine bunu yapamazsın."
"Sen öyle san. Öyle bir yaparım ki o mavi cücelerini tek tek yolarım ona göre."
"Yapma ama Laden bence bu yaramazı affedebilirsin." Diyerek başımı kolunun arasına sıkıştıran Doğu'ya lanet okuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ CÜCELER AŞKINA
Teen FictionEğer bir kelebek zamana aşık olursa , ölüme aşık olmuş demektir ve belkide kim bilir yaşamak isteyip kanatlarını kaybetmiştir...