Thomas yanıma oturduğunda yüzümü ona dönüp geri elimdeki bileklikle uğraşmaya başlamıştım. Martin'in ona dik dik baktığını hissedebiliyordum."İyi olduğuna emin misin?" Martin hatırladığım kadarıyla iyileşmeme yardımcı olmuştu ve benim için endişelenmişti. Nedense her şeyi hatırlamıyordum.
Gülümsedim ve yüzümü yukarı kaldırıp ona baktım. "Eminim." Elimde çevirip durduğum bilekliğimi koluma taktım ve gözlerimi ondan ayırdım.
"İyiyim ve üşümüyorum" üstümde ki kalın montla elbette üşümüyordum ama kemiklerim acıyordu ve hâlâ kafamın içinde bir baskı var gibi hissediyordum.
Thomas'ın gözlerini ne kendisi ne de Martin umursamıyordu. Martin'in yılın yarısında yanımıza geldiğini anımsıyordum. Kapının önündeki yaklaşık 20 poşete bakarakta onların yanına döneceğimizi anlayabiliyordum. Ama iyi hissetmiyordum, benden bir şey saklıyorlardı ve o geldiğinden beri bir şeyler arıyorlardı.
Thomas'a döndüm. Bir şey gizliyordu ama ne olduğunu bir türlü soramıyordum. Yine her zaman yaptığım gibi bilmem gerekseydi bilirdim dedim ve parmaklarımla oynamaya devam ettim. Ona bakmaktan vazgeçtiğimde bana dönmüştü.
"Laja. Yanına telefonunu alamazsın" unutmuştum. Gözlerimi yumdum ve açtım. Daha önce hiç bu kadar güçsüz ve kötü hissetmemiştim. Elimi montumun cebine attım ve pembe kılıflı telefonumu çıkartıp çekmecelerden birine koydum. "Özür dilerim" dedim yüzümü sallarken. Hâlâ iyi değildim ve başım birinin elleri arasında sıkışıyordu.
Koltuğa yaslandım ve gözlerimi kapattım. "Sakin ol" dedi Martin.
Sakin ol! diye emrettim kendime. Yutkundum ve su içmem gerektiğine karar verdim. Terliyordum.
Sürahiyi tuttuğumda normal olmayacak kadar sallandığını fark ettim ve tezgâha bıraktım. Ellerimi havaya kaldırdım ve titremelerini izledim.
Thomas yanıma geldi ve elini omuzuma koyup ellerime, ardından yüzüme baktı.
Güçlü elleriyle doldurmaya çalışıp ta dolduramadığım bardağı hiç uğraşmadan doldurdu. Bardağa uzandım. Dudaklarıma götürdüm ve içim yanarken soğuk suyu içtim.
Elini omuzumdan ayırdı ve geri çekildi. Bardağı dudaklarımdan ayırdım ve tezgâha koydum. Neden böyle olmuştu? Her zaman bu kadar güçsüz müydüm? Bana ne oluyordu?
"Gitmeliyiz."
✩★✩★✩
Bagaj ve yanımdaki boş koltuk poşetlerle doluydu. Thomas ön koltukta otururken ben arka koltukta oturuyordum.
Daha iyi hissetmek zorundaydım ve bunun için çabalıyordum. Boynumdaki kolyeye elimi koydum. Sasha'yı hatırladım ve gülümsedim. Umarım o da gülümsüyordur diye içimden geçirdim.
Anthony, Carter ve Casey'i düşündüm. Onları özlememiştim ama Sasha'yı özlemiştim. Hüzünlü yüzüne bakıp hüzünlenmeyi ve birlikte yemek yemeyi özlemiştim.
Saatlerce gittiğimiz yolun sonunda araba ağaçların arasına daldı ve tanıdık görüntüyle karşılaştım. Ağaçların arasına fazla girmeden durduk ve arabadan poşetleri alıp indik.
Elimde altı tane ağzına kadar dolu poşeti düşürmemeye çalışarak Martin'in öne geçmesini ve beni tanıdık yollardan geçirmesini bekledim. Deborah ve Robert gergin gözüküyordu.
Beni doğuran Olivia ve babam Jake daha da gergin duruyordu. Annem bana ağlamak üzereyken baktığında okulda bana bakan insanlara yaptığım için alışkanlık olan bir şekilde gülümsedim ama diğerlerinden çok daha samimi bir gülümsemeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ
Fiksi Ilmiah(#96) Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Nefesimi(*) kesecek tek şey gökyüzündeki yıldızlardı. Günün sonunda hep ben ve onlar kalıyorduk. Son nefesimi alıp gözlerimi yumdum, çiğerlerimin yanma hissi geçti, nefesim durdu. Gözlerimi açtım ve yukarıya bakmaya...